D Ö R T

3K 296 37
                                    

Bir küçük sevinç vardı içimde. Ablamın gelecek olması bir mutluluk veriyordu. Ailemdi benim. Ne kadar beni evlendirmiş bir daha aramamış olsalar bile o bendendi bende ondan. Ablamı seviyordum o bana karşı sanki sahte davranıyordu. Ama bu benim artık insanlara güvenmediğim için oluştuğunu düşünüyordum. Ya da emin olamıyordum. Aslında ne kadar sıcak samimi ise bazı zamanlar çok daha farklı olup beni incitebiliyordu. Ben onun kırılmasından korkarken o korkmadan beni kırıyordu. Küçükken böyle değildik. O benim sığınağım gibiydi. Sırdaşımdı ama o yine anlatmaz sadece dinlerdi. Bir gün sadece çok  çok kötüydü. Onun yanına giderek sarıldım. Ağla dercesine sırtını sıvazladım o da ağlamaya başladı. Belki bir belki iki kelime etti ama anladım ki ablamdan baya bir şey eksildi.  Birde tesettür nimeti ile kavuşsaydı çok güzel olurdu lâkin kimseyi dinlemiyordu. Kendi doğrularında ilerliyordu. Ama ben ona herzaman namazlarımdan sonra  "Rabbim kalbine sevdasını koysun diye" dua ediyordum. Olurdu ya duanın kabul saatine denk gelirdi de yüreğine sevda düşerdi.
Tesettür sevdası.

Savaş eve geldiğinde yüzünde ki tebessüm devam ediyordu. Yemeğini yedikten sonra dışarı da çıkmadı. Oturdu çay içti. Oldukça şaşırmıştım. Ona bakıp bakıp önüme dönüyordum. Ablam geleceğini haber vermeliydim. Inşallah bir şey demezdi. Sağına soluna belli olmuyordu ya zaten. Parmaklarım ile oynamaya başlayınca sıkıntı ile nefesini vererek konuştu.
"Söylesene" diyerek gözlerimin içine baktı. Bense gözlerimi kaçırdım. Demekki beni bir nebze tanıyordu. Keşke yüreğimi tanısaydı da şimdi bu ızdırap olmasaydı.  Artık kime bakmam gerektiğini bilmiyordum. Kocama bakmam helal iken bu adamın kocam gibi davranmayışı yüzüne baktıkça bana yaşattıkları geliyordu. Çok mu kindardım? Belki olabilirim hatta kesin öyleyim. Ama yapacak bir şeyim yok unutturmuyor ki unutmaya müsade etmiyor. Bir yenisini ekliyor. Bir yeni yumruğa bir yeni hayal kırıklığı ekliyordu. Artık kırılacak yer kalmadığından kırılmaktan vazgeçti içim. Ya da paramparça olduğu için mi artık etki etmiyordu bilmiyordum.  Öyle yaşıyorduk işte. Iki düşman gibi. En sonunda ellerime acı çektirmeyi bırakarak yine gözlerine baktım.

"Ablam gelmek istiyormuş yarın gelebilir demi?"dedim. Arkasına keyifle yaslanırken kelime israfından bile kaçındı bana karşın. Kafasını sallamak ile yetindi. Bende yetindim ondan çektim bakışlarımı ve mutfağa giderek ablamın sevdiği şeylerden yapmaya başladım. Küçükken annemin bize yaptığı bir kurabiye vardı ikimizde çok severdik. Onu yapmaya karar verdim ve daha fazla oyalanmadan işe koyuldum. Iki çeşit bir şey yaparak birini fırına birini dolaba atarak mutfaktan ayrıldım. Telefondan gelen ses ile yanına giderek kapattım. Savaş uyumaya gitmişti sıkıntı olmasını istemedim. Zaten kırk yılın başı adam beni dövmemişti. Hâlâ üzerimden atamadım demekki farklı geliyordu. İş için kurduğum alarm olduğunu anlayınca elimde olan elbiseler geldi aklıma. Yarın teslim etmem gerekiyordu ve daha dört tane daha işleyecektim neredeyse dört saat ederdi. Kolay bir motif değildi çünkü ve ablam geleceği için onları nasıl götürecektim. Ayça götürür muydu acaba diye düşündüm. Elime elbiseyi alarak işlemeye başlamadan ayçaya mesaj attım.

Kime: Ayça
"Bana gelsene, ama sessiz ol uyuyor."

Kimden: Ayça
"Ay o ayı nasıl oldu da uyudu. Kış mı geldi. Tamam geliyorum" yazısını okuyunca tebessüm ederek mutfağa gittim. Fırında ki kurabiyelere bakarak kahve için cezve çıkartarak kapıya gittim. Ayak sesinden anlıyordum artık bizim şaşkını. Herzaman ki alel-acele tavrının aksine Savaş evde olduğu zaman yokmuşcasına sessiz olurdu. Neredeyse kıpırdamadan içeriye geçti. Onun bu hâline güldüm. Benim güldüğümü görünce tebessüm ederek sarıldı. "Bugün iyisin bakıyorum"

"Elhamdülillah" diyerek oturmadan kahve için mutfağa gittim. Artık nasıl olsa nasıl içtiğini biliyordum. Ben kahve yaparken o da yanıma gelerek tezgaha yaslandı. "Hayırdır bu hazırlık kime " dedi sessizce kahvenin köpüğünü alırken yan bir bakış atarak konuştum. "Ablam gelecek" dedim. Ablam ilk evlendiğim sıralar gelmişti. Ama ayça ile hiç anlaşamamışlardı. Ayça'da "Kusura bakma ama senin ablan çok fena ben bunun gibisini görmedim dikkat et" diyerek beni kenara çekerek söylenmişti. Ama o zamanlar ile bu zamanlar arasında çok fark vardı. Mesela ben o zaman biraz çabalıyordum Savaş konusunda şimdiki gibi vurdumduymaz değildim.

"Şu ablan" dedi düşünür tavır ile ardından devam etti. "Dikkat et o sarı çiyana" Kafasını pencereden çıkardı biraz etrafa göz gezdirirken arka cebinden çıkardığı sigarasını ateşledi. Kafamı sağa sola sallayarak önüme döndüm. O da efkârlı bir şekilde dışarıyı izledi. Ara ara bana baksa da bir şey demedim. Ablamdı o benim fena olsada ne yapabilirdim ki.  O da biliyordu benim neden sessiz kaldığımı o yüzden üstelemedi. Kahvelerimizi içerken ona baktım. Altına giydiği rahat pijama üstüne giydiği ceketin içinden rambo atleti gözükse de umursamazdı. Ben onu çekip çevirme ihtiyacı duyardım da yine de kendime hakim olmaya çalışırdım. Gözlerinde son bulunca fısıldadım.
"Ayça bir şey sormak istiyorum ama-" diyerek sustum. O ise kafa sallayarak sigarasını kenara bıraktı ilk baş sorudan bağımsız olarak seslendim. "İçme şu zehiri neyse ne diyecektim. Hep merak ediyorum ve sen kapatıyorsun şu konuyu ailen nerede?" Dediğimde derin bir nefes aldı ama içine çekti sanki geri vermedi vermek istemedi.

"Babamı bilmiyorum. Annem desen anne demeye bin şahit ister şeyin teki.  " dedi gözleri şimdiden dolunca sandalyeden kalkarak yarı ayakta bir şekilde sardım kollarımı ve homurdanarak konuştum. "Tamam anlatma kötü olacaksan"

"Yok" dedi. Akan bir damla yaş sanki tenini yakıp kavurduktan sonra onu hemen silerek konuştu. "Abim vardı çok severdim. Hatta bir tek onu severdim. Onun yanında büyüdüm ne anne bildim ne baba. O sahip çıktı bana. Yetimhaneden sonra. Ama bir gün o da gitti. Kimsesizim kızım ya uğraşma işte kimsem yok."

"Ben varım kardeşim" dedim elimi elinin üstüne koyarak o da zor yerleştirdiği gülümseme ile gözlerini açıp kapadı. O gece birlikte işleri bitirdik. Sessizce güldük dertleştik. Kardeş gibiydik. Karşıdan bakıldığında iki ayrı dünyaların insanıyken öyle değildik. Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyle demişler ama şu kızın içi yemin ederim dünya kadar insandan güzeldi. Ben onunla konuşuyordum yanlışları da olması gerekeni de. Hani bir ağaç hemen meyve vermez. Sabırla beklemelisin sulamalısın ki olgunlaşsın ondan sonra versin. O da öyleydi hasat vaktini bekliyordum sabırla. O da biliyordu ve insallah bir gün vazgeçecekti.

Sabah namazından sonra temizligimi yaparak işlerimi bitirdim. Savaş yoktu sabah gitmişti. Bende üzerimi giyinerek evden çıktım. Karşı kapıyı çalarak beklemeye başladım. Gönül teyzenin açmasını beklerken Derman çıktı. Bir an bakarak kafamı önüme eğdim. Yine elim diğer elim ile kavuştu. Sanki bir elim diğer elimi tutuyor onu sakinleştiriyordu. Bir elim uzanmak isterse diğeri ona sahip çıkıyor hesap soruyordu. O orada kalmalıydı. Helale haram karışmamalıydı. Kelimelerimi özenle seçmeye çalışırken beynim ile aklım farklı yerlerı keşfe çıkmış astoronot misali yabancıydı. Kendime kendim yabancıydım da sanki ona değildim.

"Bugün nasıl olursa ablam gelecek. Sizden bir şey rica edecektim." Diyerek bekledim. Bir an kafamı kaldırınca yine kapıya yaslanmış o da kendi ile hesap yapar gibi bir haldeydi. Göz teması kurma huyundan nefret ediyordum. Ama bu yüzden bakmadan edemiyor her seferinde kendime kızma seferlerim ortaya çıkıyordu.  O kafa sallayınca tekrardan devam ettim.

"Sizden istediğim geçen gün gittiğimiz benim elbise aldığım yere işleri bırakıp bana yeni iş alsanız size çok zahmet verir miyim?" Dediğimde bu sefer gözü gözümde kaldı. Elleri cebine giderek baktı.

"Bilmem zahmet verir misin acaba?" Dediğinde hafif tebessüm ederek bekledim.

"Tabiki giderim. Zaten gitmeden sizinle görüşmek istiyordum"dedi. Acaba "gitmeden" dediği kelime de mi takılı kalsaydım yoksa "görüşmek istiyordum" kelimesine ömür mü biçseydim.

"Nereye gidiyorsunuz?" Dediğimde anladım ki ilk kelime de bitmişim. O bana bakmaksızın göreve dediğinde kafa salladım. Vatan uğruna sular dururdu. Içimden fısıldamaktan sakındım. Kimse bilmemeli kimse duymamalıydı. Onun için endişelendigimi. Öylece kalakalmış hissedince açıklama yapma gereği duyar gibi konuştu. "Ben yokken sana vurmaya kalkarsa ne olur öylece durma. Ara beni. Anneme git bir şey yap. Acı çekme, bana acı çektirme" dediğinde kaşlarımı çattım.

Yanından ayrılırken fısıldadım.

"Maalesef bunu yapamam."


Bölüm sonu.
Parlak yıldızınızı esirgemezseniz mutlu olurum. Düşünceleriz önemli lütfen paylaşın.
Muhabbet ile 🌹

Gönül BağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin