Y E D I

3K 304 44
                                    

Bazen insanın ayakları gitmez. Beynin tam tersini söyler geri dön der. Gitme yapma pişman olacaksın der ama zorundasın gitmek zorundasın kalmak istesende gideceksin. Elinden bir şey gelmese de gideceksin. Ayağına dikenler batacak belki, belki de takılıp düşeceksin ama nasip bu ya kader, üzülsende sevinsende gideceksin.
 
Kapının önünde bana dik dik bakan kocam vardı. Gözünde zerre pişmanlık olmayan hatta biraz daha zorlasak beni şuracıkta öldürmek isteyen adam. Ah ki ne ah. Hep başa dönüyor cümleler. Bu adamın da gözünde öfke. Bu sefer sessiz kalmayarak aksine gözlerimi konuşturarak bende nefretle sundum gözlerimi. Senden deli gibi nefret ediyorum diye bas bas bağıra bağıra gözlerimden çıktı ateş dolu bakışlar. Yüzünde bir küçümseme mevcuttu bakışları ile ukala tavrı deli ediyordu. Bunun için çaba harcamasına gerek yoktu. Sanki sen bana muhtaçsın der gibiydi. Ona muhtaç mıydım? O mu bana muhtaçtı. Kim kime bilmeden yaşıyorduk işte. Sahi dün ben evi terk etmiştim değil mi? O artık biricik sevdiği ile yaşıya dursun.

"Geri dön" sözcüğünden sonra ağzını açmaya ihtiyaç duymamıştı demekki ah yine emir kipi yine adice bakış. Bu sefer ona diklenerek konuştum.

"Nedenmiş?" Dedim. Gözlerine bakarak ardından bir adım daha yaklaştım. Belkide ilk defa ona bir adım atıyordum. O da oldukça şaşkın olsa gerek bir an afallamıştı. Yeterince yakınına gelince fısıldadım. "Karın ile sevgilin arasında seçim yapamadın mı? Ah pardon ben kimim ki?" Dediğimde yamuk ağız ile güldü. Bu gülmek bile ona yakışmadı. Lafı yanlış mı anladı o, bana mı öyle geldi. Ah adam bir şeyi de anlasan. Daha fazla düşünmeden konuştu. "Ne o kıskandın mı?" Dediğinde hala geri çekilmediğim yerde konuştum. "Ölüyorum aşkından Savaş! Ne olur zulmet bana." Ardından geriye giderek konuştum. "Saçma saçma konuşturma beni gelen kimse yok. Size mutluluklar" arkamı dönmeye çalışırken son kez yüzüne baktım. Gerçekten nasıl bir insan diye. Ama her şey boştu. Ne desen ne anlatsan ona göre boştu. Arkamı dönerek içeriye geçeceğim sırada kolumu tuttu. "Ablan gidecek sen eve gel!"

"Ah boşuna rahatını bozmasın cidden"

"O adam orada mı?" Diye sorduğunda gözlerinde ne aradığımı bilmiyordum. O da bilmiyordu bence sinirle soludu ve konuştu. "Hadi eve gidelim akşam annenler gelecek ve bilmiyorlar senin evi terk ettiğini" Ha yani benim evi terk ettiğimi bilmiyorlar ama Jale'nin evime çöktüğünü biliyorlardı. Ne kadar ısrar etsem etkili olurdum acaba? Bir parça merhamet bir parça üzüntü görseydim. Pişman olsaydı yaptıklarından o zamanda böyle mi olurdu. Benim için bir şey değişir miydi ki?

Hayır değişmezdi çünkü bu adam bile bile bana bir kez bile acımadan bunca zaman zulmetti. Bunun telafi hakkı olamazdı. Şu an onunla gitmek zorunda olsam bile bunun tek bir sebebi vardı. O da hiçbir şeyden habersiz ailem.

Annemlere çoğu kez ulaşmayı çalışmıştım. Bir yıl boyunca dile getirmek istemiştim ama her defasında bir sorun çıkmış ya da Jale bana verdiği sözü tutmamıştı. O yüzdendi bu halde olduğumuz. Ailemin beni tamamen umursamaması. Annem ile bir defasında tam anlatmaya kalkışmıştım onda da Savaş gelip telefonu elimden almış hiçbir sorun olmadığını söylemişti. Zaten farklı şehirlerde yaşıyorduk.

Ben yaşıyor muydum tartışılır.  

Hafif kafamı sallayarak ona beklemesini söyledim. Ardından içeriye geçerek bir kağıda not yazdım.
"Selamun Aleykum Gönül teyze her şey için teşekkürler ama ben evime dönüyorum. Allah'a emanet ol. Hakkınızı helal edin."

Hiç açmadığım valizimi çekerek kapıya geldiğimde Savaş elimden valizi alarak karşıya doğru geçti. İçeriye girdiğimde sanki dün bu evi terk etmemiş gibi ya da bu eve daha ilk defa geliyor gibi  çekingendim. Bunun suçlusu oydu. Ablam!
Koridordan içeriye doğru yürüdükçe evin dağınık hali sinirimi zıplatmış  istemsiz olarak toplaya toplaya ilerliyordum. Biraz önceki çekingenlik bir kenara atılmak zorunda kalmıştı. Çünkü evimi mahf etmişlerdi.

Gönül BağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin