A L T I

2.8K 304 55
                                    

Ismi böyle diye mi karışıklık içindeydi bilmiyordu Savaş. O kıza neden bu kadar acı çektirdiğini bilmediği gibi. Bakıldığında onun suçu olmadığını bile bile acısını o kızdan çıkartması normal miydi. Hiç mi vicdanı sızlamadı; sızladı elbet. Sızladıkça kendini içkiye vurdu. Böyle unutur sandı belkide yanlış yerde aradı dermanı o yüzdendi dert oluşu. O kıza sadece dertti başlı başına imtihandı adam. O sert güçlü duruşunun altında çaresizdi. Çaresiz olduğu içindi belkide onu kavgaya dövüşe iten şeyler bilinmezdi. Ama adam biliyordu ki Jale'nin her gün kafasını şişirmesi ve onu doldurulmasından dolayı şu an bu haldelerdi. Aslında onları görünürde ki gibi başı boş bıraksalardı sevebilirdi ama artık çok geç açtığı yaralar kabuk bile bağlamaz hale gelmişti. Ne demişti kadın "yalvarıyorum öldür beni" bu kadar soğutmuştu kendinden, bu kadar akıl almaz bir hale bürünmüştü. Başlı başına faciaydı adam. Kötü adam kişiliğine bürünmüş bedendi.

Seviyordu Jale'yi o yüzdendi bu davranışları. Gelecegini öğrendiğinde bile saklayamadı gülüşünü. O kadar mutlu olmuştu. Gözünün önünde ona yine de hizmet eden karısı gelince kaldıramamıştı, evde vicdanını da bırakıp gitmişti. Hiç utanmıyor muydu? İncitmeye korkutmaya kendisi de üzülmüyor muydu. Peki sevdiği gelince ne olacaktı. Kuma mı alacaktı yine onun gözü önünde eziyet mi edecekti kardeşine. Gerçi böyle abla olmazdı resmen kardeşinin işkence görmesinden zevk alır gibiydi. Böyle bir insanı nasıl sevdiğini anlamasada onunla mutluyum diyerek kendini avutuyordu belki.

Eve geldiğinde sessizlik vardı zaten gecenin bilmem kaçıydı. Her gece olduğu gibi ilk hicranin odasına girdi. O bilmezdi ama her gece ondan özür diler başından öper ve giderdi.

Özür dileyince geçer miydi. Geçmezdi elbet. Adamda biliyordu geçmeyeceğini onu hiçbir zaman affetmeyeceğini belkide vicdanı dinlensin diyeydi. Bir bilinmezlik yaşıyorlardı yine. Yatağın baş ucuna geldiğinde gecelik ile yatan kızı görünce kaşları çatıldı. Hicran her zaman edepliydi. Demekki bu jaleydi. Peki hicran neredeydi. Umursamadı ciddi anlamda sıkılmıştı artık ve odayı terk ederek kendisinin yattığı odaya geçti.

Uyku girer miydi gözüne.. beddua etsek tutar miydi? Dinde dört tane kadın alınabiliyor deyip bu rahatlık niyeydi neydi onun şartları. Bu kadar basit miydi? Insanlar için helal haram kavramı bile yokken biz burda neyin tartışmasını yapıyorduk ki.

Uyuyamazsın insallah. Uykular haram olsun sana, dediğim gibi oldu adam yerinden kalkarak mutfağa doğru yürüdü. Bir bardak soğuk su içerek tezgahın üzerine geri bıraktı bardağı. Hicran evde yok muydu bu zamana kadar hiç bulaşık görmemişti tezgahın üzerinde. Bu kadar basit şeyi bile nasıl biliyordu. Içeriye geçti salonda da yoktu. Orası da dağınık kalmıştı. Son köşedeki odaya baktığında da bir sonuç değişmedi. Yoktu hicran. Gitmişti. Her gece ne zaman terk edecek diye baktığı kadın şimdi gerçekten gitmişti. Geç bile kalmıştı. Bunca zamana kadar nasıl da susmuştu. Nasıl sabırdı bu?

Yoksa o adama mı gitmişti. Neden bunu düşününce tüyleri bile diken diken oldu ki. Umrunda mıydı? Döverken söverken aklına gelmiyordu ama içi cız etmişti. Odadan hızla çıkarak uyuyan kadının yanına gitti. Ve hızla kaldırmaya çalıştı. Kadın homurdanarak  söylendi. Ardından Savaşın geldini anlayarak konuştu. "Geldin mi hayatım" dedi. Savaş oldukça sinirli bir şekilde onu umursamadan söylenmeye başladı. "Hicran nerede?"

Kadın uykunun vermiş olduğu saflıkla kaldırdı başını sevdiği adama baktı. Kadın da böyle olmayı istemezdi aslında ama hayat onu kötü olmaya teşvik etmişti. "Umrunda mı" diye sordu. Savaşın zoruna gitse de üstünde durmadan devam etti daha sert bir şekilde konuştu. "Sana bir soru sordum. Delirtme beni nerede hicran" diye yeri göğü inletircesine bağırırken o da onu sakin karşılamadı. O susmadı hicran değildi ki o. Hiçbir huyu bile benzer değildi.

"Sanane ve banane" diye çıkıştı. Ardından umursamadan geri yattı.
Bu da neydi böyle. Gerçekten kardeşi umrunda değil miydi?

Bütün gece uyumadan durdu. Bir süre bakındı. Sonra dışarıya çıktı.

Karşı binada olaylar farklı sayılmazdı. Hicran o eve girdiğinden beri mutlu gibi gözükse de aklı da fikri de diğer taraftaydı. Çok zoruna gitmişti be. Dayanamıyordu. Bitsin diye beklediği çile bitmiş miydi? Inanamıyordu. Hani zorluklar ile başardığınız şeye  siz olduğuna bile inanamazsınız? Daha önce yaşadınız mı bilmiyorum ama öyle sevda duyduğu kavuştuğu şeye inanamaz insan. Bu da öyleydi kurtulmak bir kuşun özgür kalması kadar zordu belkide. Kafesine mahkumdu. 

Savaşı düşünmese bile ablasını düşünüyordu hicran. Ablasının hangi ara böyle olduğunu. Nasıl böyle davranabildigini. Algılayamıyor, algılamak istemiyordu. Yüreği kıpır kıpır bile değildi. Oysa kendi kendine verdiği öğütler vardı hicranin. Bu adamdan kurtulduğunda yapacağı şeyler vardı. Ama bir anda başı boş kalmıştı işte. Daha nerede kalacağı bile belli değildi. Kalamazdı burada doğru değildi. Annesinin bir sözü vardı" Ev üstüne ev kurulmaz kızım." Ablası hiç düşünmeden evinin üstüne kurmuştu ama. Öylece yerleşmişti. Yatakta diğer tarafına dönerek istemsiz bir af çekti hicran. Içinde ki parçalara ayrılacak kadar yüklü bir af. Tam o sırada bir mesaj sesi geldi telefonuna. Bakmak istemese bile aldı eline.

Bu dermanin numarasıydı. Kayıt etmişti telefonuna aynı gönlüne kayıt ettiği gibi. Ama hala sorular vardı kafasında. Seviyordu ama teslim değildi. Böyle zorlu bir süreç geçirdikten sonra hemen bir adama inanacak değildi hicran. Ne kadar doğru gibi olsa bile bilmezdi. Derman dermandı işte. Ne zaman yarasına tuz basmak yerine iyileştirir derman olurdu bilinmez lâkin yapı gereği ismiyle müsamaha olduğundan herhalde aklı fikri kızdaydı. Hicran için kolay değildi.

Öyle teslim olmak.

Sabah Savaş uyuya kaldığı koltuktan doğrulurken içeriden gelen şarkıya kulak verdi.
"Jale de jale de üf ne jale bu alemde tek tek bir tane"

Gülümseyerek yerinden kalktı ve mutfakta ki jalenin yanına ulaştı. Jale ona gülümseyerek kahvaltı hazırlamaya devam etti. Savaşı anlamak pek mümkün değildi sanki dün gece üzüntü ile uyumayan adam o değildi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi masaya oturarak yemeğe devam etti.

Jale kahvaltı arasında savaşı güldürmeye çalıştı. Adam, kadın ile ilgilense bile aklı yine ondaydı. Doyduktan sonra arkasına yaslanarak konuştu. "Hicran'dan özür dileyeceksin." Dediğinde kadın kaşlarını havaya kaldırdı. Ve alayla konuştu.
"Elini de öpeyim mi?" Dediğinde savaş gülümsedi ve jalenin elini tutarak konuştu.

"Sen biraz sabret."dedi. Kadın ne kadar itiraz etse bile Savaş onu dinlemedi. Dinlemek istemedi.

"Dediğimi yap seni bu evden kovmamı istemiyorsan git hicranı getir."

"Çok umrunda ise kendin getir" diye bağırdı kadın. Ve odayı terk etti. Ne sofrayı kaldırdı ne de etrafına bakındı  hatta ayağının altında olan şişeye de bir tekme salladı. Savaş sinirle soludu. Ve istemeye istemeye evden çıktı. Karşı kapıya doğru yöneldi. Ayakları bile ihanet edercesine yavaştı. Burda olmamalıydı. Olmayacaktı galiba savaşın tek umrunda olan şey gururuydu. Kabullenemiyordu. Terk edilmeyi gururuna yediremiyordu. Peki hicran gelince ne olacaktı. Sevecek sayacak mıydı yoksa yine aynı mı olacaktı bu düşünce geçince zihninden kapının önünde durdu. Çalmalı mıydı bence yol yakınken dönmeliydi. Tam arkasını döneceği sırada kapı açıldı. Hicran ona şaşkınca baktı. Savaş geri dönse olmazdı. Konuşsa ne diyecekti. Dayanamadı ve söyledi.

"Geri dön."

....
Bölüm sonu.
Parlak yıldızınızı ve hoş görüşlerinizi merakla bekliyorum.

Uzun zamandır ilk defa 3.ağızdan yazdım 🙈 kusura bakmayın mı demeliyim.
Emin olun daha çok soru var kafamda zamanla oturacak inşaallah.

Hangisi gerçek savaş pişman olan mı? O vicdansız olan mı?

Selametle 🌼

Gönül BağıWhere stories live. Discover now