S E K I Z

3.1K 288 108
                                    


Sabah güneşinin daha üzerimize vurmadığı bir vakitte kalktım. Daha etraf karanlık olsa da huzurluydu. Seher vakitleri çok önemliydi. İnsan bu vakitleri güzel değerlendirirse hayatında bereket olduğuna inanırdım. Işleri daha rast giderdi. Sabahları melekler insanlara rızık dağıtmaya gelir derdi babannem. O yüzden kapıda karşılayalım der bizi erkenden kaldırırdı.  Namazımı kıldıktan sonra kuramını okuyarak günlük yapmam gereken zikrimi çekerek balkona çıktım. Gün doğumunu izlemek istedim. Gecenin örtüsü biraz daha aralanırken ardından yavaş yavaş turuncuya kaçmış ışık hüzmesi ile tebessüm ettim. Harika bir görüntü sunuyordu. Etrafta ki kuş sesleri insanı mutlu etmeye yetiyordu. Kulaklarımız adeta bayram ediyordu. Birde salına salına esen rüzgar kendimizi bir kez daha diriltiyordu. Uykumuzu kaçırmak için çaba sarf ediyordu. Derin derin nefes alarak ciğerlerime gönderdim. Bazen çok nefes alınca beynim zonkluyordu. Ama o nefesi insan hapsetmek istiyor bazı vakitler de o anda donmak istiyordum. Masaya konan bardaklar ile kafamı kaldırdım. Ardından beni umursamadan karşıma oturmuş bir bardağı kendine çekerken diğerini de bana yönlendirmişti. Hafif tebessüm ettim ama bu tebessüm Savaşın bana kahve yapıp karşıma geçmesine değildi. Bu tebessüm içimde ki acı çeken tarafaydı. Karmaşıklık yaşayan, duygularından emin olduğu halde hala bazı zamanlar yufka yürekli olan sol köşemde ki bütün bedenimi etki eden organaydı. Bana bakarak yudumladığı kahvesinin ardından dudaklarını ıslatarak konuştu. "İçsene" dediğinde ona sen hayırdır demek isteyen kendimi susturarak gözlerinin ne kadar gerçekçi olduğuna baktım. Çözemiyordum çözemeyecektim.

"Hayırlı sabahlar Savaş iyi misin, sağından mı kalktın, yoksa rüyanda ölüyor muydum hayırdır?" Dediğimde daha yeni yeni uzun cümleler kuran dilime ağır geliyordu cümleler. Onlar sükunete alışmışlardı lakin nereden açılmıştı benim ağzım. Nerede o itaatkâr hicran. Kaybolmuştu galiba yada bir yerlere girip saklanıyor muydu. İyide ben kendimin bile bu halini sevmemiştim. Kendimden uzaklaşmak istediğim bir an gafletle onun önüme bıraktığı kahveden içtim. Gülümsediğini fark ettim ardından. Bana cevap vermek yerine beni izleyerek kahvesini içiyordu. Serbestti değil mi ?
Bende içmeye devam ettim madem böyle sahte evcilik oyunu oynayacaktık. Oynayalım o halde dedim kendi kendime. Konuşmadan kahvelerimizi içerken sessizliği bozdu.

"Aileni çok özlemişsin değil mi?" Dediğinde kafa salladım. Ne kadar laf soksam da ya da başka şeyler desemde bir şey değişmeyecekti. Bıraktım, bu sabah zehir olmasın istedim.

"Bende özledim" dedi. Kahvemden bir yudum alarak konuştum. "Neden gitmiyorsun?" Diye sorduğumda güldü.
Eşini insan tanımaz mıydı? Tanımıyordum ailesini bile bilmiyordum. Âdeta düğünden sonra onlardan uzaklaşmış bir daha arayıp sormamıştık. Kendimizden uzaklaşmak ne kelime aramıza asırlar bile girebilirdi o kadar uzaktı mesafemiz. Bizi onlar mecbur bıraktı diyeydi belki de sitemimiz bilmiyordum. Belki de böyle olması gerekiyordu. Sorumluluklarımız vardı ailemize karşı yerine getiremediğimiz. Aynı benim kocama getirmediklerim gibi. Günahkârdım hemde çok...

"Onları suçluyorum" dediğinde gülümseyerek konuştum. Artık bunun benim içimi acıtmasına izin vermeyecektim.
"Jale'de ne buldun?" Diye sordum. Açıkçası şaşırmıştı gerçi bende şaşırmıştım ama içimde tutmamıştım.

"Bazen bu soruyu bende soruyorum biliyor musun? Yani senin kadar güzel gözleri yok. Senin kadar güzel saçları-" dediğinde biraz önceki dediklerini umursamayarak konuştum. "Sen benim saçımı nereden gördün?" Dediğimde sadece güldü.
Anlamsızca baktım "Söylesene Savaş" dediğimde annemin balkona çıkması ile o bana göz kırptı bende susmak zorunda kaldım. Annem ise ikimize bakarak gülümsedi. Ne güzel aile tablosu demi!

Annemle birlikte kahvaltıyı hazırlayarak masaya oturduk. Assolist en son gelmişti tabi. Babamın başlamasını beklemeden yemeğe başlayınca babam çatalını masaya vurması ile irkilerek gözlerimi kapattım. Ardından açarak önüme döndüm. Bu davranışımdan vazgeçemiyordum ve hemen elim ayağım birbirine giriyordu. Gergin ortamları sevmezdim de bütün ortamlar beni gererdi işte. Yanlışlıkla yere düşürdüğüm çatalı almak için eğildiğimde onun tarafına geçtiğini gördüm. Savaş ise bir şey dememi beklemeden yerden aldığı çatalı kenara koyarak Jale'den çatal istedi. Ne kadar değişik gelse bile bir şey demedim. Jale ters bakış atarak masadan kalktı. Ardından gözüme sokar gibi uzattı tebessüm ederek Savaş'a teşekkür ettim. Savaş adeta soğuk havayı dağıtmak için konuştu ya da ben öyle anladım. "Baba iznin olursa hepberaber bir yere gidelim. Sizin içinde değişiklik olur." Dediğinde babam düşünürken annem ve ben de sessiz kalmıştık. Jale, Savaş'ın kolunu tutarak konuştu. "Nereye gideceğiz?" Diye sorduğunda Savaş rahatsız olmuşçasına kolunu çekti. Jalenin yüzü düşse de aldırış etmeden benim gözlerime bakarak devam etti. " Geçen gün gittiğimiz yere gidebiliriz orası çok güzeldi" dediğinde geçen gün de takılı kalmıştım.
Hangi geçen gün?
Hangi benden habersiz çıktığı vakit? Sabah mı akşam mı? Bilemedim. Önümde ki çatalla oynarken babam afiyet olsun diyerek kalktı. Odadan çıkarkende Jale'yi yanına çağırdı.

Gönül BağıWhere stories live. Discover now