4

1.2K 89 19
                                    

"Ay Işığı"

...

Hayat ne tuhaftı. Daha önceden resimde gördüğü, nasıl öldüğünü tesadüfen öğrendiği bu adam kanlı canlı karşısında duruyordu şimdi.

Leyla bir süre daha sedyede oturan, hala karşısında durduğuna inanamadığı adamı inceledi ancak böyle yaparak kendisinin daha çok dikkat çektiğinin de farkındaydı.

Sedyeye doğru adımlarını atarken adam da dikkatlice onu inceliyordu. Sanki yüz ifadesinden bir şeyler yakalayacak, vakıf olduğu sırrı anında anlayacak gibi bakıyordu suratına. Elindeki metal tepsiyi sedyeye koyduktan sonra sargıyı çözmek için eğilirken bir şey demedi.

Diyecek sözleri de yoktu zaten, içinden sürekli tekrarlayıp duruyordu "O ölü bir adam, ölüm tarihini bildiğin adam. Tesadüf eseri karşına çıkan adam."

Sıkı sıkıya atılmış düğümü çözdükten sonra geriye doğru hafif kaydığında ne kadar yakın olduklarını fark etti. Nefesi biraz ilerisinde duran tene çarpacak kadar yakındı.

"Beni tanıyor musunuz?"

Leyla hafif kanlanmış sargıları kenara koyarken gözlerini daldığı kuyulardan çıkarıp mavi fırtına bulutlarına yönlendirdi.

"Bu soruyu neden soruyorsunuz?"

"Bilmem, odaya girdiğinizde adımı söylediğiniz için olabilir." dedikten sonra hafifçe omuz silktiğinde Leyla sinirle dudaklarını birbirine bastırdı.

Siniri adama değil, kendisineydi. Girdiği şoktan ötürü kontrolünü kaybetmiş ve kim bilir ne kadar yüksek bir tonda adını söyleyivermişti. Bir de salak gibi adını söylediğini duymadığı için kendisini şanslı saymıştı!

"Hayır tanımıyorum." derken gözlerini kaçırdı ve eline aldığı pamukla yarayı temizlemeye başladı. Daha fazla bakamazdı o gözlere. Ya anlarsaydı gerçekten onu tanıdığını?

Hoş, gerçekten tanıma mıydı bu? Yarasını sarmakta olduğu adam 1922 yılında bir yangında öleceğini öğrendiği bir yabancıydı. Konuyu değiştirmek ve belki de buz kesen parmak uçlarını hissetmemek adına konuyu değiştirmeye karar verdi.

"Benden önce gelen arkadaşımı azarlamışsınız." dediğinde gözleri kendisinden izinsiz yeniden adamın mavi gözlerini buldu ve cevap istercesine onlara baktı. Zihninde ona 'Atilla' diyerek seslenmek istemiyordu çünkü pansuman bitip bu odadan çıkıp gittiğinde bu tesadüfü hiç yaşanmamış sayacak ve bildiği, yaşadığı her şeyi unutup önüne bakacaktı.

"İşini doğru düzgün yapsaydı azarlamazdım emin olun."

Kaşlarını çatarken elindeki tentürdiyotlu pamuğu kurşun yarası olduğunu tahmin ettiği yerde dikkatlice gezdirmeye devam ediyordu.

"İşini doğru yapıp yapmadığını nereden anladınız? Asker olmanız size bir üstünlük mü sağlıyor yoksa? " derken elindeki pamuğu acımadan yarasının üzerine bastırdı.

Atilla irkilse de sesini çıkarmadı ancak ters ters ona bakmaktan da geri kalmadı.

"Ah bağışlayın, canınızı mı yaktım?" Diye sordu gözlerini irice açıp ona bakarak.

Atilla ters bir şekilde bakmayı sürdürüp cevap vermese de az önceki rahat ve umursamaz tavırlarından eser kalmamış gibiydi. Bu adam mıydı esip gürleyen, hastaneyi ayağa kaldıran?

"Canımı yakan şeyler çok azdır. Ufak bir pamuk ve intikam hissi etkilemeycek kadar küçük bir mesele."

Leyla bu kez Atilla'nın kibrine güldü sinirle. Hem, neden ona Atilla demeye başlamıştı? Adam diye seslenecekti ona zihninde. İsmini söylemesi onu tanıdık biri yapardı, bu tanıdıklık hissini istemiyordu.

Zamanın YağmurlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin