Anılar- K.O.M.A

22 6 2
                                    

Kim...

Acı...

Acı hep vardı. Fiziksel ve duygusal olarak ikiye ayrılırdı ve ikisinin de hissettirdiği şey bir o kadar ayrı bir o kadar da aynıydı.

Benim acım daha çok duygusaldı.

Duygusal acı da nefesimi keserek ve kalbimi bedenimden büyük bir hale getirerek fiziksel acıyı ortaya çıkarıyordu.

Hayat depresif olaylar yaşamak için o kadar kısaydı ki... Bir gün vardınız öteki gün Tanrı'nın yanındaydınız.

Açıkçası, Sam'in ölmesinden ölesiye korkuyordum. Onun ölmesini istemiyordum.

Belki sebebim biraz bencilce ama o olmazsa ben her şeyimi kaybederdim.

Onsuz nasıl yaşayabilirdim ki? Düşüncesi bile tüylerimi diken diken ediyor, dişlerimin zangır zangır titremesine yol açıyordu.

Belki ben de ölüyordum.

İçimde sürekli beni rahatsız eden, mantıklı düşünen bir iç sesim vardı ve ben içimden bu cümleyi geçirince bana 'Saçmalama, gerizekalı!' diye bağırdı.

İlk kez kalbimin bedenime büyük geldiğini hissettim. Kilom 55 ise kalbim 70 kiloydu, aynı zamanda göğsümün altında ve bacaklarımın üstünde kalan bölüm 30 santim ise ve kalbimin kaplaması gereken yer 5 santime yakınsa şu an kalbim 40 santimmiş gibi hissediyordum.

"Kim, çay getirdim."

Bunu bana söyleyen kişinin kim olduğunu anlamak için kafamı kaldırdım. Sesleri tanıma yetimi bile kaybetmiştim.

"Teşekkürler, Ryan Amca."diyerek elindeki bardağa uzandım. Bronz saçları karışmış, gözlerinin altı morarmıştı. Uyumuyordu. Sam'in uyumaya başladığı günden beri uyumuyordu.

Ben bu konuda dayanıksızdım. Sam'in yanından ayrılmayı öneren herkese cevabını vermiştim fakat uykuya sürekli yenik düşüyordum.

Oturduğum beklene koltuğunda kafamı duvara yaslayarak kestiriyordum. Boynum tutuluyordu ve fiziksel acım artıyordu ama kendimi bunun Sam'in hissettiği acının yanında bir hiç olduğunu söyleyerek avutuyordum.

Lanet olsun, neden uyanmıyordu ki? Jane'in ardından gitmek istemesini anlıyordum.

Anlıyor muydum?

Ben bunu nasıl anlayabilirdim ki? Annem hayattaydı. Eski düzenime devam ediyordum.

Düzenime devam faaln etmiyordum.

Çok sevdiğim bir kadın bir anda hayata veda etmişti ve şimdi de biricik kuzenim... O, komadaydı.

Amcam yanıma oturdu. İkimiz de bir süre tek kelime etmedik.

"Neden uyanmıyor?"diye sordum buruk sesimle. Bu sorunun verilebilecek bir cevabı varsa, sadece Ryan Bunch tarafından verilebilirdi.

"Annesine özeniyor."

Böyle söylemesi kalbimin birkaç santim daha büyümesine neden oldu. Annesine özeniyorsa... Bu öleceği anlamına mı geliyordu?

"Hayır, ölmeyecek."dedi sanki zihnimi okumuş gibi. Ona inanıyordum. Onun dediği bir şeyin yalan olma ihtimali yoktu.

Ama o Tanrı değildi.

Onu gözümde fazla büyütüyordum. İstediği her şeyi yapabilirdi... Eğer istediği paranın satın alabileceği bir şey ise.

"Peki ölürse?"diyerek devamındaki teorilerini duymak istediğimi belirttim.

"O zaman ben de ölürüm."

"Lütfen böyle söyleme!"diyerek çığlık attım. Hastanede olduğumuzu hatırlayınca utanıp elimle ağzımı kapadım. Jane'den sonra başka bir ölümü daha kaldıramazdım.

"Belki bedenen hâlâ aranızda olurum. Ama zihnim çoktan ölmüş olur."

Sam ölürse hepimize olacak olanın bu cümle olacağını fark ettim.

"Ryan!"

Sinirlerim bozuldu. Tam iki buçuk haftadır bu kadını görünce sıkıntı basıyordu.

"Alice, bugün de geleceğini bilmiyordum."

Sam uyanınca bu kadının canına okuyacaktı.

"Tatlı Kimberly, sen nasılsın?"dedi sinir bozucu bir sesle. Benimle dalga mı geçiyordu?

"Her zamankinden farklı değilim, Alice. Düşündüğün için teşekkürler."

Ona cevap vermekten nefret ediyordum. Onu idare edemiyordum. Sam'e ihtiyacım vardı.

Amcamın Jane'in ardından uzun bir süre aşka küseceğini düşünüyordum. Tıpkı Matt Amcam gibi.

Ama o, düşüncelerimin tersini çıkarmıştı. Sam'in komadaki dördüncü gününde hastaneye yanında cicişleri andıran bir kadınla gelmişti. Bize nişanlısı olarak tanıştırdığı bu kadının adı Alice idi. Yüzünde bir ton makyajla hastaneye gelir gibi değil, düğüne gider gibi görünüyordu.

Ondan ilk başta nefret etmiştim. Babamla annemi bu kadın hakkında konuşurken duymuştum. Amcam, babama 'Sam hayata küsmesin diye.'demiş. Asıl Sam şimdi hayata küsecekti.

"Hastanelerden nefret ediyorum."dedi Alice tiksinerek.

"Biz de nefret ediyoruz fakat bazen yaşamak için gerekli oluyor."dedim Sam gibi konuşmuş olmayı umarak.

Alice güzel bir kadındı. Fakat güzel olan insanların mantıklı ve zeki olacaklarına dair bir garanti yoktu. Alice güzelliğiyle insanın aklını alan, aptallığıyla insanı kendi yerine utandıran bir kadındı.

Sam'in onu nasıl betimleyeceğini merak ediyordum.

Ryan Amcam aşırı zekiydi. IQ'su oldukça yüksekti. Alice gibi biri ona göre değildi. Ona uyan tek bir kişi vardı: Jane.

Onlar soradan bir sohbete başlayınca, ayağa kalkıp yürümeye başladım. Ayaklarım beni hastanenin bahçesine çıkardı. Bir banka oturdum ve gözyaşlarımın geceye karışmasına izin verdim.

Merhaba!!!!

Beni çoookkk özlediniz, biliyorum.

Ağlamanıza gerek yok efendim😂😍

Kendi rekorumu kırdım ve iki günde iki bölüm yazdım🎊🎉

Bölüm isteyerek beni motive ediyorsunuz. Tabii bu bana hiç yorum ya da beğeni olarak yansımadı fakat Instagram yoluyla bana ulaşan okurlarım beni çok mutlu ediyorlar.

Bu bölümü isteyen kişi iki bölüm birden istedi. Bu sahneyi bir Kim'in ağzından, bir de Ryan'ın ağzından okumak istiyormuş.

Oppsss🙈🙉🙊 Gelecek bölümün konusunu Spoiler olarak verdim, çok üzgünüm😏

Ben ne çok konuşuyorum böyle ya... Neyse, umarım beğenmişsinizdir efendim. Bir sonraki bölüme kadar görüşmek üzere😊😉😎

Not: O kadar çok istek sahne var ki beni daha çoookkk göreceksiniz siz. Bıktıracağım hepinizi🤣😄😅😎😜🤓💙

O Sen Olmalıydın Hakkında Her şeyWhere stories live. Discover now