John Jones

9 5 0
                                    


Jones...

Onun o kızıl saçları benim cehennem ateşim olabilirdi.

İşin garibi, daha önce onun için kurşun yemişliğim vardı ve bu bana hiç koymamıştı. Az önce gördüğüm sahne, ters köşe sonlu bir filmin ters köşe sahnesi gibiydi.

Ah, lanet olsun! Ve cümlenin sonuna koca bir ünlem işareti...

"Seni seviyorum, John."

Ve adamın adı John mu? Cidden mi? Buna koca bir küfür savurabilirdim ama ben yıllardır onun ailesine layık biri olmaya çalışıyordum.

"Skye?"

Kehribar rengi gözleri hızla bulunduğum tarafa döndü. Gözündeki korkuyu görmüştüm, hissedebiliyordum da. Eliyle karşısındaki adamın kolunu sıvazlıyordu.

"John?" Sesi heyecanlıydı.

"O da kim?"

Bu ahmak herifin hiçbir halttan haberi yoktu.

"Onu da mı kandırdın, Skye? Beni parmağında oynatıyormuşsun."dedim boğuk sesimle öksürdüm ve eski sesimi geri kazanmaya çalıştım.

"John, açıklayabilirim."

"Neyi açıklayacaksın?"dedik diğer herifle aynı anda. İki John, bir Skye için fazlaydı.

"John, sen çok tutucusun. Yani... Doğru kelime bu değil. İşkoliksin. Şu işi her şeyin önünde olan adamlardansın ve ben evleneceğim kişi için en değerli olmak istiyorum."

Çevir kazı yanmasın, Skye. Gözlerime bak.

Sanki iç sesimi duymuş gibi gözlerini yüzümde gezdirdi. Kehribar rengi gözleri artık bende yaşama isteği uyandırmıyordu.

Daha çok ölümün rengi gibiydi.

Çam yeşili elbisesinin eteklerini düzeltti. Buruş buruştu. O, asla böyle bir elbiseyi üstüne giymezdi.

Alelacele olan bir şeyler vardı.

Benden mi kaçıyordu? O adamla hızlıca buluşabilmek için giydiği elbisenin ütüsüne bile dikkat etmemişti.

Ah, benim Skye'ım. Sensiz yaşayamayacağımı söylediğimde neden beni öldürmeye çalıştın?

"John, git. Her şeyi daha sonra açıklayacağım."dediğinde benden bahsetmediğini biliyordum. Herif, iri elleriyle benim Skye'ımın kollarını kavradı; elini kırasım geldi.

"Neden doğruları önce o öğreniyor?"diye aptalca bir soru yönelttiğinde sinirden köpürüyordum.

"Çünkü o benim nişanlım, John. Onu seninle aldatıyordum."

Söylemesi bu kadar kolay mıydı? O hiç aldatılmamıştı; nasıl bir his olduğundan bihaberdi. Ama ben az önce yaşadığım şeyi kolay kolay unutabileceğimi hiç sanmıyordum.

"Üzgünüm, John."dedi ağzının içinde geveleyerek. Lisedeki JJ olsam onunla 'korkak tavuk' diyerek dalga geçerdim.

"Az önce beni öldürdün ve bir de gelmiş benden özür mü diliyorsun?"diyerek çıkıştım. Alttan alabileceğim bir olay değildi bu! Bizim sonumuzdu.

Bitiyorduk.

"Sen beni öldürdün önce, John. Benimle hiç ilgilenmiyordun bile. Varın yoğun o 'Bunch' denen aile bozuntusuydu. Senin ailene ne oldu? Bize? Skye Jones olma isteğimi yerle bir ettin ve şimdi gelip burada seni aldattığım için bana kızamazsın!"

Ona kızamaz mıydım? Hay, lanet!

"Sorun ne, Skye, biliyor musun? O aile bana senden çok değer veriyor."

Skye, yüzüne alay konulu bir gülümseme yerleştirdi.

"Senin verdiğin değer, John. Onlara ne veriyorsan aldığın şey karşılığıdır. Ne ekersen onu biçersin."

Gözlerim yanıyordu. Onunla tam sekiz yıldır çıkıyorduk. Sekiz yıldır, o benim Skye'ımdı.

"Bana onlara verdiğin değeri verseydin her şey çok farklı olurdu."

Kehribar rengi gözlerini benden kaçırdı. Bu hareketiyle belimdeki silahı çıkartıp kalbime doğrulttu ve ateş etti. Artık ölüydüm. O da ölüydü.

Bitmiştik.

"Seni sevmiştim ben, John."dedi hıçkırarak. Kalbim acıdı. Onu gerçekten sevmiştim ve seviyordum.

Atlatamayacağım gibi duruyordu.

"Şu ailenin kızları için bir hediye almıştım. Çantamda. Sana versem götürürü müsün?"

Kendi sorunlarımızı konuşuyor olmamız gerekliydi, o ise konuşmadan kaçıyordu.

Eli çantasına gitti ve yavaş hareketlerle fermuarı açtı. Elini dibe doğru sokup pembe bir paket çıkardı.

"Elveda, John. Bunu atlatamayacağız gibi gözüküyor."

"Hoşça kal, Skye."

Skye, topuklarının üstünde dönüp yürümeye başladı. Bu iş ciddiydi. Az önce hayatımın dönüm noktasını yaşamıştım;

Bitmiştik... 

O Sen Olmalıydın Hakkında Her şeyМесто, где живут истории. Откройте их для себя