ÇOCUKLUK

532 93 22
                                    

Meraba... Aslında "Merhaba" diye yazılır ama biraz çocuk olmak istedim. Çocukluğunu özlüyor insan. Her ne kadar geri gelme ihtimali olmasa bile özlenir bazı şeyler.. Sen gibi, geçmiş gibi, hatıralarımız gibi... Bu hayata özlemek için gelmişiz sanki. Bazen bir şarkı çalar, hiç derdin yokken bile birden dertlenirsin. Hatıralar gelmiştir gözünün önüne. Buna ne diyorlardı... Evet "Duyguların depreşmesi". Böyle oluyor bazen. Hiç istemesen bile. Küçükken ne güzeldi. Hepimiz saftık. Hiçbir şeyden haberimiz yoktu. Kaldırımda kırmızı taşlar ezerdik. Üstümüz başımız kirlenirdi. Annemiz eve gelince bizi bi güzel döverdi. Ama annemizin bizi döveceğini bile bile yapardık o yaramazlıkları. Çünkü seviyorduk. Bazen sonunda öleceğini bilsen bile yapmak istersin. Tıpkı sonunda ayrılacağını bildiğin halde sevmek, bağlanmak gibi. Tıpkı gelmeyeceğini bildiğin halde beklemek gibi.

Ben bu yazıya çocukluk anılarımızı, duygularımızı depreştirmek için başlamadım. Yaklaşık bir aydır uzun yazı yazmıyorum. Keyfim yok. Açıkçası şimdide keyfim yok. Benim hiçbir zaman keyfim olmaz zaten. Aslında müzik dinleyince, kitap okuyunca keyfi yerine gelir insanın. Yani ben böyle biliyorum. Ama artık bir müzik açsam sıkılıyorum. Yarıda kesiyorum, başka bir tane açıyorum, onuda yarıda kesip sıkılıyorum. Mesela eskiden elime aldığım her kitabın içine kapılır, sürüklenirdim sanki. Ama artık kitabın bir sayfasındaki cümleyi on kere okusam anca etkileniyorum. "Sen çok değiştin." diyorlar, ama inanmıyorum. İnsan kendi kendine değiştiğini hissetmeden değişmiş olmaz ki. Elimde olsaydı hep çocuk kalmak isterdim. Zaman hiç ilerlemesin isterdim.

Ben insanları kırmaktan, onları üzgün görmekten nefret ederim. Herkes nefret eder. Belki sende nefret ediyorsun. Ya ama onlar mutlu olsun diye kendi mutsuzluğumu göz önüne alacak değilim. Çünkü en zor anında kendi mutsuzluğuna feda ettiğin insanlar yanında olmuyor ya o çok koyuyor. Senin mutlu etmeye çalıştığın insan seni tek kelimesiyle yerle bir edebilir. Senin kalbini kırmaya korktuğunu insan senin kalbinin olmadığını bile sanabilir.

Annem bana küçükken hep "Sözlerini tart, biçte konuş." derdi. Çünkü ağzından çıkan her bir kelime o kişiyi mutluluktan ağlatabilir veya üzüntüden öldürebilir. Bu iki seçeneği düşünüp de konuşmaya çalısırım hep. Ve gelenellikle birinci şıkkı yaparım. Yani yapmaya çalışırım.

Hani böyle bir olay olmuştur o olay hakkında konuşmak istersin. Ama o olay canını acıtmıştır. Konuşurken gözlerin dolar, kelimeler boğazında düğümlenir, boğazın ağrır ağlamamak için nefesini tutmaktan. Yani benim öyle oluyor çoğunlukla. Çoğu zaman sırf bu yüzden telefonu yüzüne kapattığım arkadaşlarım oldu benim. Aslında onlara ihtiyacım var ama "Sana ihtiyacım var." demeye bile yetmiyor gücüm bazen. "Sus ve sarıl." kelimeleri bile o kadar güzelki. Sarılmak gerçekten iyi hissettiriyor. Özellikle özlediğin birine sarılmak. 1 saniye olsa bile sarılmak. Gerçi ben birine sarıldığımda , öyle böyle değil acayip sıkıyorum o kişiyi. Sevgim taşıyor sanki. Daha sıkı sarılınca daha az özleyecekmişim gibi bir kural sanki. Şimdi git en yakınındaki kişiye sarıl. Bırak neden sarıldığını merak etsin. Sen sarıl. Hiç olmazsa sen iyi hissedersin. Benden bu kadar.

"İÇİNDEKİ ÇOCUĞU ASLA ÖLDÜRME, ÖLDÜRME Kİ.. HER DÜŞTÜĞÜNDE 'ACIMADI Kİ!' DİYEBİLSİN."

ÖYLESİNE..Where stories live. Discover now