1.7

2.3K 184 44
                                    

Çantamı sıkı sıkıya kavramışken okula girmeye cesaretim yoktu.

Son gelişimdi buraya, belkide son kez görecektim arkadaşlarımı ve bir daha ne isimlerini ne de yüzlerini hatırlayacaktım. Emek verdiğim onca şeye üzülüyordum şimdi, nasıl duygusuzca arkamı dönüp gidecektim?

Yağmur yağmaya başladı. Su taneleri vücudumdaki izlerle buluşup onları yakıyorken içeri adımladım. Korkak olmamalıydım, bu Seul'de ki son günümdü.

"Hey." Yanımdan geçen Joshia'ya gülümseyip el salladığımda bana selam verdi. Daha büyük tebessüm ettim. Bugün herkese iyi davranmalı ve asla ağlamamalıydım. "Merhaba, dostum." Henry'nin sırtına vurup göz kırptım. Bana asker duruşunda "Merhaba efendim!" dediğinde ise kahkaha atmış ve içeri koşuşturmuştum.

Dolabımın önünde duran bedeni görünce ise tüm düşüncelerim değişmişti. Titrediğini görüyordum ama sebebi için bir tahminim yoktu. "Jaehyun," Ona ilerlerken ismini naif bir şekilde mırıldandım. "Neyin var senin?" Beni duyduğu gibi yerinde doğrulurken bileğimden tutup kendisine çekti bedenimi. Şu an ise titreyen bendim. "Duydum." Çok kısık konuştu, öyle ki onu anlamak için yüzüne eğilmek zorunda kalmıştım.

"Baban," Diye başlayacağı sırada tekrar konuştum. "O benim babam değil." Gözleri dolduğunda göğsüm sıkışıverdi ama bu sadece sözde olmadı. Nefes alamadım, dizlerim titredi. "O adamın neler yaptığını tekrar duydum. Yardım edemedim, değil mi?" Gömleğimin kol kumaşını yukarıya kıvırıp vücudumda oluşan iki ayrı ten rengini görünce yüzü öyle bir hal aldı ki, dudaklarım birbirine sürtündü ve bakışlarımı kaçırdım. "Gerçek Min Hee Ran'ı hep uzağa ittim ve seni oraya hapsettim, hiç yardım edemedim, değil mi?" Sesindeki şüphe damlaları hüzünle buluşup kalbime bulaştı.

Hayatımda böyle yenilmedim, kaybetmişliğim çoktu.

"Böyle söyleme." Tek elimi yanağına koydum. "Böyle söyleme. Sen bilemezdin."

"Bilmek için çabalamadım." Omuz silktim. "Umurumda değil. Gitmeden önce söylemek istiyorum ki, sen benim için bi-" Kirpikleri yanaklarıyla birkaç saniye boyunca aceleyle bir araya geldi. Gözyaşını sildi.

Şimdi kışta mıydım ben, sonbahar yapraklarını bize sunmuşken?

"Gitmeden önce mi? Sen, nereye gidiyorsun?" Ağlamamak için zor duruyordum. Hıçkırmak ve ona sığınmak istiyordum. "Amerika'ya... Abim beni gönderiyor."

Suratıma baktı. Bir şeyler arıyor gibiydi ama istediğini ona veremedim. "Gidemezsin."

"Bedenim burada olmayacak sadece." Başını iki yana salladı. "Ben sana henüz bir şey yaşatamamışken, ben pişmanlığımı sana olan sevgimle yok etmemişken gidemezsin."

"Jaehyun." Bedenini benimkinden uzaklaştırıp gitmeden önce mırıldandı.

"Gidemezsin."

"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
pacify her || jung jaehyunWhere stories live. Discover now