34. Can'ın Canı Sağ Olsun

28.7K 1.7K 351
                                    

Sıcacık araçtan inmiş soğuk esen rüzgârın ellerine bırakmıştım kendimi. Kollarım birbirine bağlı okula doğru yürürken, yüzümdeki şapşal tebessümün farkında olmama rağmen engel olamıyordum. Adama bak sen nefesime nefes olacaktı. Hayır yani zaten dudakları nefesimi nefesine katmıştı. Sanırım diğer insanların aksine bir süre sonra ben solunum fazlalığından ölecektim. Tabi bu solunum fazlalığını yaparken, kaybolan bilinç ve hızlanan kalp sendromu da götürücü olabilirdi öbür tarafa.

Yine bir erken gelme faslı ve yine bir aradığı şahısları kantinde bulmanın verdiği sevinç ile bizim çifte kavrulurken dibi tutmuşların yanında aldım soluğu. Kapüşonlu hırkasıyla kafasını kapatan gizemli Can ve bacak bacak üstüne attığı ayaklarını sallamaktan bitap düşen Sibel'in görülmeye değer gerginliğini fark etmemek elde değildi. Masaya oturdum ve eğilerek ikisinin de gülmeyen gül cemaline kısa bir bakış attım.

Gözünün altındaki morluktan kan sıçramış da elmacık kemiğini tuval niyetine kullanmış, kaş üzerinde de minik bir yer oynaması yapılmış gibi duruyordu karşımda dost canlısı sinsi. Normalde sesli olarak verdiğim şaşkınlık nidasına, bir de elini böğründen aşağı 'oh olsun' diyerek sürükleyen bir nispet dansı yapma isterdim ama... Amasını şu kimin yaptığı ile ilgili merakımı giderdikten sonra da söylerdim sanırım.

"Ne oldu bunun gözüne? Kiminle kavga etti böyle? Sibel yoksa kız kavgasına mı sebep oldun?"

"Kavga etmedi, daha doğrusu kavga etmeye fırsatı kalmadı. Babamın adamlarından bir kaç tanesinin gazabına uğradı."

"Sebep?"

"Bizi yakın temas halinde gördüler."

"Can sen hala yaşıyor musun? Tam da şuan..." dedim duraksayarak ve telefonumun saatine bakarak devam ettim. "Pardon ikindi namazında 'rahmetliyi sever miydiniz?' diyen hocanın yanında olmamız lazımdı. Gerçi çoğu sevmezdik derler ya."

"Sus kızım üzerime gelme zaten atarlıyım. Babasının elinden böyle kurtulacağıma ikindi namazında gömülseydim daha iyiydi."

Şaşkınlık ile ikisine bakarken Can arkasını döner gibi oturmuştu sandalyesinde. Sibel ise kısa bir göz devirmenin ardından omzunu hafiften silkmiş ve dudağını büzerek masanın üzerinden bana doğru eğilmişti.

"Ne dedin de kurtardın bunun paçasını?"

"Gay olduğunu söyledim kuzum, başka çarem yoktu. Bunu demeseydim babam kesin Can'ı hadım ederdi. Oysa şimdi kuş uçmuyor sanıyor."

Öfke ile tıslayan Can'ın burnundan çıkan lav buharlarına bir iki damla da sıvının kendisi eklenince bir tiksinmedim değil hani. Şu durumda ona lağım atıklarıyla etrafı kirletmemesini söylerdim, fakat şu an normal bir an değildi. Adamın uçan kuşu uçmuyor, erkekliği iş görmüyor raporu almıştı. Allahtan raporu yazan kişi sevgilisiydi ve o kuşun iş yapabilir durumda olduğunu test etmişti. Aksi takdirde bizim Can kişisi evde kalmaya mahkûmdu.

"Bu benim gibi adama yapılır mı ulan? Söyle Elif bana yapılır mı bu?"

Bu ispiyoncu şahsiyet benden mi medet umuyordu? Valla sana bu yapılır mı bilmem ama benim elime düştüysen daha beteri yapılır.

"Haklısın Can'ım. Ama bu 'canım' içerim değil hani yanlış anlama, isim sıfatında Can'ım. Açıkçası iki türlü de canım değilsin fakat inanır mısın haline üzülmedim değil. Bence uçan varlığın yer çekimine yenik düşmesi mal kaybından iyidir. Hayır yani en azından bir süre iradeli davranıp gay taklidi yapacaksın. Eminim senin için zor olmayacak. Hatta ve hatta sana topuklularımdan bir kaçını, tamam sadece birini hediye edebilirim."

Demir YumrukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin