35. Dört Şekerli Bir Tuzlu

26.5K 1.6K 330
                                    

Bölüm sonundaki açıklamayı okumayı unutmayın...

👊👊👊👊👊

Günün kahramanı olup yine birilerinin poposunu kurtarmış olmanın verdiği mutlulukla kantinden sınıfa doğru yürümeye başladım. Benim yürüdüğüm yollar okul içerisinden ibaret olurken, Can ve Sibel'in yürüdüğü yol nikah masasına doğru gidiyordu. Neymiş efendim yıldırım nikahı yapacaklarmış, daha doğrusu zorla yıldırıma maruz kalacaklarmış. Sıkıyorsa kıymasınlar o nikahı, Sibel'in babası onların münasip bir yerlerinde yıldırım patlatarak kıyım yapardı.

Al işte şimdi de üçüncü dünya savaşını egosuyla zekası arasında yapan mahlukata maruz kalacaktım. Benim günahım neydi de bir gün içerisinde bu kadar sorun birden yağıyordu başıma. Hayır teker teker gelselerdi topuğumla hepsini alt edebilirdim. Gerçi bugün giyindiğim topuğun kısalığı yüzünden ezme şansım öldürmekten çok süründürmekle kalırdı ama, en azından öldürmeyen acı güçlendirmezdi ya da güçlendirir miydi? Süründüreyim derken başıma Cenk belası sağanak şeklinde yağarsa, Alim de çifte kavrulmuş pazılarıyla süründürürdü bizi. Gerçi beni kıskanç bedenine hakim olan diliyle süründürürdü ya, öteki mahlukatın sürünme şekli önce uçuş sonra iniş olarak gerçekleşirdi.

"Cenk kısa kes Amerikan havası olsun." dememle birlikte önce bir tebessüm etti, ardından eli kirli sakallarına giderken çarpık bir gülüş savurdu. Tabi o beyaz dişleri de unutmamak lazım.

Şimdi bu adam böyle yapınca havalı mı oluyordu. Şöyle bir etrafa bakındım da sanırım havalı oluyordu ki bir kaç kızın av alanına giriş yapmıştı. Yalnız işin aslı şu ki havası benim için oyun havasından öteye geçemeyecek kadar amiyaneydi. On santim topuklularımı giyinip üstünde zevkle tepinebilirdim.

"Güzelim kız ne hale gelmiş?" derken soru soran diline nazaran, alay eden tavrı ile baştan aşağı süzdüğü bedenimi gözleriyle yemişti. Adam resmen üç işi bir arada yürütmüş, üzerimde uygulamaya geçirmişti.

"Ne hale gelmişim?"

"Kendinden ödün vermişsin kızım daha ne olsun? Etek boyun uzamış, topuklu boyun da kısalmış."

"Sen..." dedim parmağımla onu gösterirken "Benim..." dedim bu defa boydan olarak kendimi işaret ettim ve o eli belime yerleştirdim. "Etek boyuma kurban, topuk boyuma da köle ol be."

"Oluruz güzelim, sen bir olur de biz kul köle de oluruz."

"Sen dayak yemeye doymayacak mısın acaba?"

"Ben onlara zamanı gelince öyle bir sille vuracağım ki, dayak yemişten beter olacaklar."

"Dikkat et de o sille gözünde patlamasın." dedikten sonra ince bir kahkaha atmış ve topuklularımın üzerinde doksan derece dönerek yoluma devam etmiştim. Bu adamdan kurtuluş yok muydu? Hiç pes etmeyecek miydi? Darp edilmekten zevk mi alıyordu? Neden aklı hep fitne fesattaydı?

Öncesinde babamı arayıp akşamki durumu bildirmiş ardından da bir ton laf işitmiştim. Bu da yetmezmiş gibi gün boyu Cenk'le oynadığımız köşe kapmaca da köşeleri hep ben kapmış olmama rağmen bıkkınlık hisseden de bendim. Girdiğim dört dersin ardından eve gitmek için yol almışken, araçsız olduğumun aklıma gelmesi ile bir bıkkınlık silsilesi daha yaşamaya meyletmiştim. Şuraya bir ki eki bırakarak devam ediyorum ki, bıkkınlık hissini yaşamama fırsat kalmadan Cengo'yu arabaya yaslayan geçen gün ki kıvırcığın dizini adamın bacak arasına geçirişini ağzı açık izledim. Resmen koca adamı tek hamlede pert etmiş ve saçını savura savura gitmişti.

Kızdaki yüksek özgüven beni bile şaşkına çevirirken, Cengo'nun bedeni bir çöp torbası gibi yere süzüldü. Elleri malum bölgeyi koruma altına almış olmasına rağmen, korunacak bir alan kalmadığı bariz belliydi. Giden gitmişken korumanın bir anlamı yoktu. Gerçi onun yaptığı içgüdüsel olarak acıyı dindirme amaçlıydı; fakat o acı öyle dinmezdi. Maalesef ki acıyla yaşamayı öğrenecekti. Hele ki bu kıza göz koyduysa.

Demir YumrukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin