beşinci antidepresan

2.3K 213 148
                                    

Her daim dimdik ve her daim yerdeydim ben; belki de ayakta gördükleri şey yalnızca bir cesetten ibaretti ve insanlar bunu anlayamayacak kadar basitlerdi. O an, birinin bunu hissettiğini düşündüm, bunu hissettim. Bunu fark ettirmek benim sonum olurdu, ben olaya hep böyle bakmıştım ama belki de yeni bir başlangıç için sonu görmem gerekiyordu.

Yerde yaşamaya alışmıştım.

Yaşarken ölmeye alışmıştım.

Gelip gidenin bana bir tekme vurmasına alışmıştım.

Bana tekme atan ayağı, kökünden kesmeye alışmıştım.

İlk defa telefonu kapatan o oldu. Bana sorduğu soruya hayır, cevabını almaktan korkuyordu belki, belki de söyledikleri ona çok ağır gelmişti. Durdum. Kapanan telefonu tüm gücümle sıktım, gözlerimi kapatarak birkaç saniye önüme düşen karanlığın içinde hayal ettiğim gökkuşağını izledim. Gözlerimi açtığımda artık o gökkuşağı yoktu, yağmur yeniden yağıyordu ama bu defa yeni bir gökkuşağına ev sahipliği yapamayacak kadar fırtınalıydı hava.

"Saçmalama," diye tıslayıp kafama vurdum sinirle. Umutlanmış mıydım? Birinin beni seveceğine inanmış mıydım gerçekten? Dalga geçiyordu benimle.

Sarı günlüğümü kapatıp, her zaman koyduğum yerine bıraktıktan sonra üzerimi değiştirerek evden ayrıldım. Duvarların üzerime yıkıldığı günlerden yalnızca bir tanesindeydik. Anahtarlarımı cebime sıkıştırıp, kulaklıklarımı takarak ayrıldım evden.

Rüzgâr şiddetle esiyordu. Yüzümü örtecek kadar uzun saçlara sahip olmamam sırıtmama neden olurken, kapüşonumun şapkasını kafama geçirdim.

"Hayatımda kalıcı olan tek şey dövmelerim belki," diyordu Can Bozok. Parmaklarım elmacık kemiğimin hemen altındaki dövmeyi bulurken dişlerimi sıktım. "Kırılmış bir kalem, ikiye bölünür anca. Gözlerimden düşünlerin cesetlerine basarak, yürümek mi istiyorsun, bence def ol koşarak."

Kulağımdaki kulaklık bir anda çekildiğinde, tüm hücrelerime hükmeden sinirle gözlerimi sol tarafa çevirdim. Menekşe, elini beline koymuş, tıpkı bir Eskimo gibi kat kat kıyafetler içine sarınmıştı ve bana bakıyordu. Bana Eskimoları çağrıştıran bu kıza dehşetle bakarken, "Menekşe?" dedim sorar gibi.

"Ya bu anın böyle olmaması gerekti ama! Sen ya kankaaaa, diye bağırarak kollarıma atlamalıydın."

Kaşlarımı çattım. "Ne alaka lan şimdi?"

"Ay ne bileyim? Ay üff!"

Şarkıyı durdurup, ona tam anlamıyla döndüm. "Sen Onur ile değil miydin?"

Omuz silkti. "Eve gitti o ya. Arkadaşlarıyla Pubg atacakmış."

"Anladım kanka," diye mırıldandım. "Neyse, sen çok üşüyor gibisin. Gel ben seni eve bırakayım."

Menekşe belli etmemeye çalıştı ama mutlu olduğunu, rahatladığını görebiliyordum. Saat epey geçti ve Menekşe yalnızlıktan daima korkan bir kız olmuştu, duyduğu haberler onu hep korkutup üzüyordu. Onur bunu bildiği hâlde neden onu evine kadar bırakmamıştı ki? Bu çocuğu hiç sevemiyordum.

Onu evine bıraktıktan sonra, tenha sokakta yavaş yavaş yürümeye başladım. Bir yandan da onun kim olabileceğini tespit etmeye çalışıyordum. Benim konuştuğum iki insan vardı şu dünyada, onlar olamayacağına göre kim olabilirdi? Bir insan benden neden bu kadar etkilenirdi ki?

Telefonum titrediğinde, gelen mesajı açtım.

05**: Saat kaç oldu, biraz daha hızlı yürüsene. Birilerinin sinirini bozmasından ve ortaya çıkmaktan korkuyorum.

Gizel: Beni rahat bırak.

Ben mesajı yollar yollamaz, yürüdüğüm bomboş sokakta çınladı kalın bir erkek sesi.

"Hey!" diye bağırdı, bu onun sesiydi, etrafıma bakamayacak kadar donakalmıştım. "Seni seviyorum, Kırmızı Nilüfer! Korkmayı bırakıp elimi tutsana!"

🌺

Küçük bir geçiş bölümüdür. Fillenfants'tan sevgilerle.

kırmızı nilüfer Where stories live. Discover now