altıncı antidepresan

2K 203 78
                                    

Hiçbir zaman duraksayan taraf olmadım ben. Aynaya baktığımda gördüğüm kız, hiçbir zaman durmadı. Yoruldu ama kabullenmedi, koşmaya devam etti, sanki yanacak bir canı yokmuş gibiydi. Şanslı doğmamıştı. İnsanların gözünün önünde ağlamaktan çok utanıyor, her gece yorganın altına sıvışıp elini ısıra ısıra ağlıyordu.

Yalnızca on altı yıl bırakmıştı gerisinde, geride kalmış, yetişmek için hiçbir şey yapmamıştı.

Aynaya yansıyan yansımanın bile duraksadığı o anı yaşıyordum şimdi. Yere basıp, yarım adımımı tamamlayamadım. Tenha sokakta yankı bulan sesiyle kafam ağır ağır omzumun gerisine doğru döndü.

Tanrı görüyor ya, dakikalarca aradım. Ağaçların arkasına baktım, arabaların altına, onlarca kez kendi etrafımda dönüp neredesin? diye bağırdım. Yoktu.

Bir ses yankılandı o an zihnimin içinde: "Git gide daha da kötüye gidiyorsun, Gizel."

Belki de o benim beynimin yarattığı bir hologramdan ibaretti.

Belki de gerçek bir akıl hastasıydım.

Belki de artık gerçekten iyileşmem gerekiyordu.

Eve döndüğümde yaptığım ilk şey telefon numarasını engellemek oldu. Gözlerime batan yaşları hissettiğimde dişlerimi sıktım. Her şeye rağmen, o numarayı orada görmek beni mutlu etmişti; gerçekti en azından.

Telefonumu kapatıp günlüğümü elime aldım ve bağdaş kurarak oturdum.

Sevgili günlük,

Bir korkakla savaşıyorum on altı yıldır. Ben o korkağı hep cesaret timsali sandım ama öyle değilmiş, bunu bana, bir gün beni ansızın arayan biri öğretti. Gökkuşağımla barışamadım. Renklerimle barışamadım.

Eskiden öyle çok severdim ki saçlarımı, o zamanlar bana bu kişiye dönüşeceğimi söyleselerdi nasıl bir tepki verirdim kestiremiyorum. İlk önce bir makas girdi saçlarımın arasına, sahibi bendim. Sonra giyimim değişti, makyaj malzemelerim çöpe gitti, kalp kırmaktan çekinmez oldum.

Yani sevgili günlük...

Senin için de rutin oldu bu. Bugün de öldüm ve bugün de kimse görmedi.

🌺

Elimdeki kahvenin dumanı yüzümü boydan boya yıkarken, kulaklarım konuşan Aybars ve Menekşe'deydi. Bir konu üzerinde tartışıyorlardı ama bir türlü anlayamıyordum, bir yerde onlardan kopmuştum galiba.

"Sence de öyle değil mi, aşkım? Kadının halinden kadın anlar, bir sus Aybars ya!"

Gözlerimi kaldırarak Menekşe'ye alık alık baktım. "Ne?"

Aybars sırıttı. "Bizi dinlediğini falan mı sanıyordun cidden?"

Omzuna bir tane geçirirken, "Çaktırmasana," diye homurdandım. "Ne diyordun sen kanka?"

Menekşe yanağını avuç içine bastırarak, "Niye sevemiyorsunuz Onur'u ya?" diye sordu.

"Asıl soru, sen o amcığı nasıl seviyorsun?" dedi Aybars gözlerini devirerek.

"Her şeyiyle seviyorum," dedi Menekşe ince kaşlarını çatarak. "Ayrıca ona öyle deme."

Kaşlarımı çatıp, bakışlarımı ikisinin arasında gezdirmeye başladım. Aybars tek bir tepki dahi vermedi, nedenini bilmediğim bir şekilde onun yerine kırıldım Menekşe'ye. Zil çaldığı an sınıfıma doğru yol aldım.

İki dersin sonunda nihayet uyandığımda, Aybars bir kolunda kendisinin, diğer kolunda benim çantamla tepemde dikiliyordu. Kendime tam anlamıyla gelebildiğimde sınıfın bomboş olduğunu fark ettim. Acıyan gözlerimi ovuşturarak ayaklandım.

"Az daha uyusaydın eve gitmene gerek kalmazdı," dedi Aybars ve kolunu omzuma attı.

Tam ona bir cevap vermek için dudaklarımı aralamıştım ki, arka cebimdeki telefonum titremeye başladı. Telefonumu çıkarıp, kim olduğuna bakmadan kulağıma yasladım.

"He?"

"Cebimdeki son parayı yeni hat almak için harcamış olmam koymuyor değil aslında... Nasılsın Nilüfer'im?"

🌺

Derslerle boğuşuyor olmasam burayı coştururdum ama imkân yok gerçekten, ayrıca İzmihlâl'in yeni bölümünü yazmam gerekiyor. Oraya da uçabilirsiniz. Sizi seviyorum.

kırmızı nilüfer Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin