🌺özel bölüm 2

1.7K 168 156
                                    

Artık bir uçurtma kadar özgürdüm.

Ben onun ellerinden var edilmiş bir uçurtmaydım; yırtılmış yerlerimi özenle dikmiş, rengarenk olup da insanların soyduğu derime renklerimi geri vermişti. Beni o yaratmamıştı ama ben ölmüştüm, tekrardan yaşamaya başladığımdaysa bu defa ruhuma nefesi üfleyen oydu. Beni seviyordu. Onu seviyordum.

Ne zaman yağmur yağsa ceketinin içine girmeyi, her uykuya daldığında gözünün altını okşamayı ve ağzından çıkan homurtuları, dinlediği şarkıları, sonra o şarkıları bağıra bağıra evimizde birlikte söylemeyi... Birbirimizi çok sevişlerimizi, hep sevişlerimizi, sevişmelerimizi.

Gözlerim aralandığında odağıma düşen ilk şey onun yüzüydü. Hoş, bu yıllardır böyleydi ya... Dilimi dudaklarımın üzerinde yavaşça gezdirerek yutkundum, boğazım kuruydu. Elimi küt, kulaklarımın biraz altında biten siyah saçlarımda gezdirip parmaklarımla onları hafifçe taradım ve tekrardan ona baktım. Doğrulmak istiyordum şu an ama bana öyle sıkı, öyle şefkatli ve öyle muhtaçmışçasına sarılıyordu ki onu uyandırmaktan ölesiye korkuyordum.

Sorun şuydu ki çok çişim vardı.

Birkaç dakikama mâl olsa dahi onun kollarından sessiz selensiz, bir yaşamsal faaliyet göstermeden çıkabildim ve kendimi tuvalete atıp işimi gördüm. Ellerimi yıkarken gözlerimi kaldırıp aynaya baktım, ardından tekrardan önüme döndüm ve ellerimi yıkamaya devam ettim. Gözlerimi aynaya bir dahaki değdirişimde yalnız değildim, hemen arkamda dimdik duruyordu.

Bu kalbimin yerinden fırlamasına neden oldu.

"Sen rahatsız mısın?" diye bağırdım kendimi tutamadan. Durdu, kaşlarını çatarak güldü ve kendine ait diş fırçasının üzerine macun dökerek dişlerini fırçalamaya başladı.

Ona dik dik bakıyordum. En sonunda ağzını yıkayıp, yüzüne iki avuç şu vurduğunda yüzünü kuruladı ve beni kollarının arasına çekip şefkatli bir şekilde sarıldı.

"Özür dilerim," dedi, sesi gerçekten suçlu bir oğlan çocuğu gibi çıkmıştı. "Seni korkutmak istememiştim, bebeğim. Sadece uyandığımda seni göremeyince bir an korktum." Benden ayrıldı, ben ona alttan alttan, o bana üstten üstten bakıyordu. Burnumun ucunu dişlerinin arasına alarak gülümsedi. "Sen olmadan geçirdiğim onca yıla öyle çok acıyorum ki..."

Ateşe tutulan buz bile eriyemezdi benim gibi şu an. Belimi onun ince beline sarıp yüzümü göğsüne gömdüm, sonra orayı koklayıp öptüm. Daima böyle güzel kokmayı nasıl başarıyordu? Kokusu hiç teninden ayrılmıyordu.

"Beni korkutmadın ama bir an irkildim," diye fısıldadım yavaşça. "Sorun yok, Barlas."

Beni göğsünden ayırıp elimi tuttu ve salona doğru yürütmeye başladı. Derin bir nefes aldığımda karnımda çok hafif bir sancı baş gösterdi, bebeğim bana varlığını böyle ara sıra hatırlatıyordu ve evet, hâlâ Barlas'a söylememiştim.

Beni koltuğa oturtup, hemen önümde dizlerinin üzerinde oturdu ve ellerimi büyük ellerinin arasına alarak okşadı, alttan alttan masmavi gözleriyle bana baktı.

"Neden böyle oturdun?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak.

Tam bir cevap verecekti ki, kapı çalmaya başladı. Barlas gözlerini devirdi. "Aybars, gerçekten çok ağzı burnu kırılasıca bir herifsin."

"O mu geldi?" dedim meraklı bir sesle. "Nereden biliyorsun?"

"Şu mesaja baksana," dedi ve telefonunun ekranını bana tuttu. Ekranda 'psikolojimi sikecek bir manzarayla karşılaşmak istemiyorum, acilen kalkıp çayı üstüne koy ve yoluma kırmızı halı sermeyi unutma. Kral geliyor!' yazıyordu.

kırmızı nilüfer Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin