20, birinci kısım

19.1K 1.8K 1.4K
                                    

Merhaba, çok fazla tutmayacağım ama kısaca bahsetmem gerek.

Öncelikle Art-Media görünendeki gibi pek de yüzeysel bir kurgu değil. İçinde yatan duygusal detaylar; olaylar var filan.

İkinci olarak Taehyung'u anlamaya çalışın, onu sevin. O gerçekten kötü biri değil, hiç değil ve biz çok üzüldük ona gelen üzücü yorumlara.

Üçüncü olarak bu 20. bölümü ikiye bölmek durumunda kaldık çünkü fazlasıyla uzun oldu ve sizi sıkmaktan çekindik. Rahatlayacağınız bir bölüm olur ve Taehyung'a karşı tammmamen yumuşarsınız diye düşünüyorum yani, umarım.

Dördüncü olaraksa fikirleriniz ne olursa olsun doğru bir dille beyan edildikten sonra gerisi önemli değil. Bu yüzden de lütfen yorum yapın, lüütfen!

Tamam şimdi bu son, diğer bölüm pazartesi günü gelecek ve o bölüm için hazırlıklı olun derim *iç çeker*

Buraya kadar gelenlerin alnını öpüyorum*muckmuck*, iyi okumalar!
_

Siyah arabasını kampüsün çıkışına çekeli on dakika oluyordu. Şanslarına, bugün hava oldukça güneşliydi. Taehyung, retro güneş gözlükleri ve camdan sarkıttığı parmakları arasındaki sigarası ile turnikeleri gözlüyor, bir yandan da müzik çalardaki şarkıya ayağıyla ritim tutuyordu. Yüzündeki hafif bir tebessüm, bu yazdan kalma günden bile daha sıcaktı.

Genç oğlana olan tutumunun fazla sert olduğunu biliyordu ama yine onu sinirlendirmek, mızmızlandığını görmek hoşuna gidiyordu. Jeongguk'un bu kadar saf ve temiz oluşu gerçek anlamda iyi hissettiriyordu. Onu koruyup kollamak, güvende tutmak tek amacıymış gibi geliyordu bazen. Kırık bir çocuk olduğu belliydi, Taehyung onun tüm kırıklarına alçı olmak istiyordu. Bu küçük adamın kırışık burunlu gülümsemesi, görmek istediği yegane şeydi belki de. Onda sezdiği bir şeyler vardı, eskilere dair bir şeyler.

Sırt çantasına sıkı sıkı tutunmuş, yeşil atkısını burnuna kadar çekmiş, beyaz beyaz beresinin ardındaki koca gözleri ile hızlı adımlarla ilerleyen Jeongguk'u gören Taehyung, müziği kapatıp sigarasının son nefesini çekti ve arabadan inip kaputa yaslandı. Yere attığı izmariti ayağıyla ezdiğinde gözlüğünü de kafasına takmıştı. Tabi tüm bunları yaparken izlendiğinden bihaberdi.

Jeongguk'un küçük dudakları yavaşça aralanıp ardına gizlenmiş büyük ön dişlerini gösterdiğinde aniden boynundan yüzüne ilerleyen sıcak hava dalgası, ve dışarıdaki soğuktan olmadığına emin olduğu bumbuz elleri onu korkutmuyor değildi. Utangaç adımlarla Taehyung'un yanına ilerlemeye başladığında uzun atkısının püskülleriyle oynuyor ve alt dudağını dişleriyle kemirip duruyordu. Of, çok heyecanlanmıştı!

"H-hyung, ben geldim!" Taehyung ayakkabısına indirdiği bakışlarını duyduğu sesle tekrardan kaldırdığında gördüğü sevimli yüzle dudaklarından birkaç saniyeliğine silinen tebessümünü yeniden kondurdu. "Selam, tavşancık. Bunu görebiliyorum." Jeongguk'un kaşları çatılıp, dudakları anında büzüldüğünde Taehyung duyacağı şeyleri artık tahmin edebiliyordu.

"Teşekkürler ya, çok mutlu görünüyorsun hyung. B-beni- Beni gördüğüne bayağı sevinmiş olmalısın!"

"Hadi atla." Jeongguk hemencecik arabanın etrafından dolanıp binmişti. Çantasını arkaya bırakırken düşündü; onu çok kızdırdım, tabi ki de beni görür görmez kahkahalar atmayacaktı.

Taehyung müzik çaları tekrar açtı ve tek kolu cama yaslı bir şekilde sürmeye başladı. Jeongguk'a dönüp baktığında parmaklarıyla oynayıp yan camdan dışarıya baktığını gördü. Arada derin ve içli nefesler alıp veriyor ama kesinlikle Taehyung'a bakmıyordu. "Söyle bakalım, istikamet neresi?" Jeongguk büyük gözlerini hyunguna çevirdi ve anında parmaklarına indirdi. Atkısının ipleri çok hoşuna gidiyordu.

ART-MEDIAWhere stories live. Discover now