5

248 49 32
                                    

NOT: Kendinizi bulduğunuz ya da ruhunuzun en derin yerlerinde hissettiğiniz paragraflara bir A harfi bırakır mısınız?

Tek bir nefeste
çek içine 

aşkı, özgürlüğü, tutsaklığı,

yaşamı, ölümü.

Sonra geri ver nefesini,

hiç almamış gibi.

5.

Yanındayım Amora.

Gözlerim açık, yerdeyim. Arkamda biri, kulağımda bir nefes, kolumda sıcak bir el.

Bu seferki... sanrı değil miydi yoksa?

Gözlerimi kapatıp ardından tekrar açtım. Değişen hiçbir şey yoktu. Bu sefer kaybolan hisler de yoktu. Her şey, hissedildiği gibiydi. Ellerimi yere bastırıp kalkarken kolumdaki el bana destek oldu. Ayaklarımın üzerinde dengemi sağladığımda elini çekti ve karşımdaki koyu renk saçlar ile ela sözlere sahip çocuğa baktım. Hayır, hayır, bu seferki sanrı değildi. Bir yerlerden anımsadığım çekik ve ela gözleri, gözlerimdeydi. Başımı hafifçe sola eğip onu inceledim. O, otobüsteki çocuktu. O, beklenmeyen çocuktu. 

Adımı biliyordu. Sokaktan geçen insanlar söylemişti muhtemelen. O deli Amora diyerek tanıtmışlardır beni. Parmaklarıyla gösterip yargılamışlardır beni yine. Saçma düşünceleriyle saçma ve anlamsız kanıtlarını birleştirmişlerdir. Her zamanki gibi.

Aptal insanlar.

Üzerimi çırparken bankın üzerindeki çantamı kaptım, içinden eşofmanımı çıkardım. Altıma geçirirken gözlerini üzerime diktiğini biliyordum. Omuz silktim, çantamı sırtıma attım. Oradan ayrılmak için birkaç adım attığım sırada sesini duydum.

"Teşekkür etmeyecek misin?" Duraksadım, alaylı bir şekilde burnumdan gülüp kafamı ona çevirdim. 

"Yoo," deyip yoluma devam ettim. Bir kez daha sesini duyduğumda bu sefer duraksamadım.

"Beklesene." Geçtiğim sokaktaki insanlara bakışları her zamanki gibi beni buluyordu. Hayır, beni değil, Deli Amora'yı buluyordu. 

Kolumda bir el hisseder hissetmez kolumu kendime çektim ve umursamadan yürümeye devam ettim. 

Beklenmeyen şeyler, kötüydü.

"Amora..." diye mırıldandığını duydum. Ayak sesleri kesilmişti. Boş boş sırıtmaya devam ederek yürüyordum. Uzaylı görmüş gibi bana bakan her insana değişik surat ifadeleri sunuyordum. Onlarsa ya gözlerini hemen kaçırıyordu ya da yanındakini dürtüp beni gösteriyordu. Bu eğlenceliydi. 

Eve vardığımda çantayı yine rastgele bir yere fırlattım. Ben de gün doğumunu izlemek için ayaklarımı sallandırarak yere oturdum. Soğuğun bedenime işlemesi içimi titretip bana zevk veriyordu. Gökyüzü kırmızıya boyanırken sırtımı geriye yaslayıp gözlerimi yeni yeni doğan güneşe çevirdim. Eğer herkesin bir güneşi olsaydı, o zaman gökyüzü yine bu kadar sevilir miydi?

Güneş'in canı cehenneme, ben yıldızları istiyordum.

Güneş gökyüzünde daha çok yükseldikçe sahte masumiyetler de gün yüzüne çıkıyordu. Herkesin dudaklarında saçma sapan gülümsemeler, maskeli suratlar. Güneş, maskeleri kamufle ediyordu. Suçluları koruyordu, kirden oluşan kelepçeleri çözüyordu. Akşama dek suçlular geziniyordu etrafta. Akşam olduğunda ise yıldızlar herkesin ellerine ve boyunlarına birer ip dolayıp onları güneşe doğana kadar infaz ediyordu. 

Sol tarafımda bir hareketlilik hissetmemle güneşten kamaşan gözlerimi o tarafa çevirmem bir oldu. Karanlığın bir gelip bir kaybolduğu gizlerim, şu an hiçbir şeyi seçemiyordu. Birkaç saniyenin ardından bir siluet seçtim. Kaşlarımı çattım. "Beni takip ettin?" Söylediğim şey bir soru değildi ve bunu ikimiz de biliyorduk. Bakışlarımız karşı karşıyaydı. 

"Burası..." dedi ve etrafına kısa bir bakıp ekledi: "Güzelmiş." Gökyüzüne, ardından bana baktı. "Çok güzelmiş." Arkama yaslanıp gözlerimi ondan ayırdım. Dizlerimi kendime çektim.

"Güzelse git başka yerden izle," diye konuştum. "Burası... Benim mabedim."

"Senin mabedin..." Gözleri benim üzerimdeydi. Neden tüm insanların gözleri sürekli bendeydi? Deliyim diye mi? 

Saçma.

"Defoluyor musun, def mi edeyim?"

"Amora..." diye fısıldadı ve bu fısıldayışta benim aşina olduğum bir şeyler varmış gibi hissetmiştim o an. Belki de ben uyduruyordum yine.

Ona döndüm. "Amacın ne? Dalga mı arıyorsun?" Elimi itermiş gibi yaptım. "Hadi başka kapıya,"

Gülümsedi. "Hayır... Ben sadece eski bir tanıdığı arıyorum." Saçma gülümsemesi sinirlerimi bozuyordu. Başımı sağa ve sola eğip kütlemesini sağladım. O da aptal insanlardan biriydi. "Belki sen de onu tanıyorsundur diye sormak istedim"

"Ben kimseyi tanımam, tanısam dahi tanımamazlıktan gelir, onu hafızamdan sonsuza dek silerim. Anladın?" Kaşlarını kaldırırken gözlerini, ona alayla bakmaya devam eden gözlerimden bir an olsun ayırmıyordu.

Beklenmeyen şeyler, kötüydü.

"Hayır," dedi. "Sen onu hem çok iyi tanıyorsun hem de hiç tanımıyorsun."

Burnumdan güldüm. "Kimmiş o?"  Bana bakmayı kesmiyordu.

"O..." derin bir iç çekti, dudaklarında hafif bir gülümseme vardı. "O, öyle biri işte ve ben onu çok yakında bulacağım. Yıldızlar kulağıma öyle fısıldadı."

Beklenmeyen şeyler, kötüydü. 

amora'nın son gecesiWhere stories live. Discover now