Laz Kızı kolejde |24•

3.6K 237 18
                                    

"T ile isim bulamadım ben," Buğra abim elindeki kağıdı izlerken konuştuğunda Evren cevap verdi. "Ben neden Talat yazdım, isme?" şaşkın bir şekilde sorduğu şeye herkes kıkırdadı. "Ben Tuna yazdım." diyerek sırıttım. "Ben Talha yazmışım." Alkan'da yazdığını söylediğinde herkes Kağan'a baktı. "Tarık." dedi.

Herkesin puanını hesaplayarak not kağıdına yazdık. Şehir, kümesine geçecek iken arkadan gelen inlemeyle oyunu bırakıp Nefes'in yatağının yanına yanaştık. Herkes pür dikkat onu izlerken sonunda gözlerini açtı. "Su."

Elimdeki açılmamış Pet şişeyi Buğra abime attım. Şişenin kapağını açtıktan sonra yavaş yavaş Nefes'e içirdi. "İyi misin?" diye mırıldandım. Nefes bana saniyelik bakış attıktan sonra daha fazla dayanamayarak gözlerini kapattı.

Alkan, "Fıstığa alerjin varsa, neden fıstıklı çikolata istedin ki?" diye mırıldandı. Herkes ona 'Allah belamı vermesin, şerefsizim ilk defa mantıklı konuştu!' bakışı attığında Alkan hala cevap almak için Nefes'e bakıyordu.

Nefes, "Canım istedi, fıstığa alerjim olduğunu da biliyorum." dedi kalın çıkan sesiyle. Alerjisi hem yüzünde kocaman kırmızı noktalara hem de sesinin kalınlaşmasına neden olmuştu.

"Sen neden Nefes'i önemsedin bir anda?" Buğra abimin dediği şeyle birlikte gözlerimi kocaman açarak ona baktım. Ne demeye çalışıyordu bu?

"Derken? Buğra, açık konuş!" dedi "Ne demeye çalışıyorsun?"

İkisinin görüş alanına girerek odağı kendi üzerime çektim. "Nefes hasta, onunla ilgilenmeniz lazım." diye konuştum. Alkan bana sert bir bakış attıktan sonra hızlıca odadan dışarı çıktı.

Onun gidişini arkasından izledik. Kağan, Buğra abime dönüp "Buğra, ifade ettiğin şey... Çok yanlıştı!" dedi. Buğra abimin elleri yumruk oldu. Evren, sadece yüzüne boş boş baktı. Odayı terk etmesi saniyeler sürmüştü.

"Onu demek istemediğimi biliyorsun, Evrim." Buğra abim direk yüzüme bakıyordu. "Sözlerin, çoğu zaman can yakıyor." diye mırıldandım. Odadan çıkmak için hazırlanırken Nefes'in sesini duydum.

"Şuan bende birkaç şey söyleyip seni burada bırakmak istiyorum ama, koşullar aynı değil."

Alkan nereden baksan bir senelik arkadaşımızdı. Onun öyle bir anlamda düşüneceğini gerçekten ihtimal veremiyordum. Hem, ona bakarsak 'Sen neden trip atıyordun Nefes' e, ve ya sen neden onu koruyor ve ya kıskanıyorsun'

Beynimde Buğra abime demek istediğim ama diyemediğim sözlerle birlikte koridorda öylece boş boş oturan arkadaşlarımın yanına gittim. "Şuan, burada Nefes'i bırakmak aklımdan geçmiyor ama isterseniz gidebiliriz." diye ortaya fikir attım.

"Bir yere gitmeyelim, ama illa gidelim derseniz çatı katına çıkalım." Kağan'dan gelen teklifle hiç düşünmeden ayaklandım. Evren'de ayağa kalktı. Kağan zaten en başından beri ayaktaydı. Evren ile beraber Alkan'ı oturduğu sandalyeden kaldırdık.

Sürükleyerek asansörün olduğu yere getirdik, Alkan'ı. "Gerçekten Nefes'i seven, kanka ayağına yatarak ona yakınlaşmaya çalışan bir şerefsiz gibi mi gözüktüm?" sorduğu soruyla birlikte ona 'salak olduğunu itiraf etmen için son üç saniye.' bakışı attığımızda gülümsedi. "Ya da neyse."

Asansöre binerek en üst kata bastık. Asansör bir orda bir burada durarak en sonunda üst kata geldiğinde asansörden indik. Yangın merdivenlerini kullanarak bir kat daha yukarıya çıktık.

Sonunda çatı katına geldiğimizde büyük kapıyı aralayarak gökyüzüne meydan okumak için hızlıca açık alana geldik. Rüzgar sertti.

"Yukarısı nasılmış, soğuk mu?" diye soran Alkan'a gözlerimi kısarak baktım. Espri mi yapmıştı o. "Alkan, birşey düşürmüşsün." diye dişlerimin arasından konuştum. Alkan yere falan baksa da bulamayınca bana 'ne düşürdüm?' der gibi bana baktı.

Yüzümde can sıkan bir ifade ile ona bakmayı sürdürdüm. "Espri yeteneğini!" dediklerim karşısında Alkan'ın bana öyle bir bakışı vardı ki, anlatamam.

Sanki, 'alın bu gerizekalıyı buradan!' ve ya 'bu çocuk olmamış!' ya da 'Ne diyor lan bu salak?' ve 'Allah cezanı versin Evrim, Allah tependen baksın Evrim' der gibi. Sonuç bunların hepsi

Nefes

"Birşey konuşabilir miyiz?" Buğra'nın sözleriyle birlikte yere sabitlediğim gözlerimi ona çektim yavaşça. "Nefes, biliyorum." dedikleriyle kalbimin kulağımda attığını hissetmeye başladım.

"Neyi biliyorsun?" diye sordum sakin olmaya çalışarak. Dudaklarını dişlerken yanıma oturdu. "Ya da neyse, sen bizimkilere bak." diye söylendim. Duyacaklarımdan korkuyordum.

"Neden, o fıstıklı çikolatayı yediğini biliyorum." dedi sakin olmaya çalışarak. Korkmakda haklıymışım. Kurtarın beni buradan.

"Canım istedi, yedim. Git bizimkilere bak!" diye bağırdım aniden. Onunda kaşları çatıldı. Birden bağırmaya başlayınca yerimde sıçradım. "Onlar ben istedim diye çıktı. Yeter konuşmama izin ver artık!"

"Hem, canın istediği için kendini tehlikeye atmazsın sen." dedi "Güzelliğin senin için önemli sonuçta." dedi ellerini yüzümde gezdirrdi. Çok mu kötü durumdaydım?

Buğra tekrar konuşmaya devam edeceği sırada elimle ağzını kapattım.

"Buğra abi, lütfen!" zorlukla konuştuğum da hızlıca ayağa kalktı. Yüzüme dahi bakmadan odadan çıktı. Arkasından depresyona bile girmeme izin vermeden tekrar içeriye girdi.

"İşte bu kadar duygusuzsun sen!" elleri yumruk oldu. "körsün!" kapıyı hızlıca çarptı. "Okulda dereceye girmişsin ama salaksın!" aynı hızda yanıma geldi. "Karşıma geçip bana abi diyebilecek kadar da geri zekalı." dedi.

Yüzüne saf saf bakmaya devam ettiğim sürede gülümseyerek yüzüme yaklaştı. Burnu burnuma değdirdi. Bunu yaptığı anda gözlerimi kapattım. "Seni seviyorum, Trabzon'un, Yağmur'u."

Yanağımda hissettiğim baskı, ardından gerisi karanlık.

Bende seni seviyorum, Trabzon Buğra Aras! Bende seni...

Yeni bir aşk mı ne? Vatana millete hayırlı, uğurlu olsun!

Onlara sahip çıkın.

Laz kızı kolejde Where stories live. Discover now