Laz kızı kolejde | 27 •

3.2K 212 4
                                    

Medya : Senay . (Belirlediğim kız yerine bunu kullanmayı uygun gördüm. )

"Sarılıcak mıyız?" Senay'ın sorduğu soru ile kıkırdadım. Otobüs on altı saatlik yolu on yedi saatte tamamlamıştı, sonunda Trabzon'a gelmiştik. Senay'ın sorduğu soruya dönersek kollarımı kocaman açarak ona sarıldım. O da bana sarıldığında kırk yıllık dost gibi vedalaştık. "Özlerim kızım ben seni!" diye mırıldandı. Ben de onaylayan mırıltılar çıkardım.

Senay'ı ilk gördüğümde Mahmut Tuncer diyen ben, şimdi ayrılıyoruz diye ağlayacak gibi olmuştum. Ya işte dostlarım, tükürdüğümüzü böyle yalıyoruz. "Kız biz seninle elti olduk." diye hatırlatma yaptığında ikimiz de kıkırdadık. "Ben hala şaşkınım." dedim. O ise başını heyecanla ve hızla aşağı yukarı salladı.

Yanımızda duran taksi ile ayrıldık. Birbirimize tuhaf bakışlar atarken ikimizde büyük bir kahkaha attık. Taksicinin bakışları 'ne yapıyor bunlar?' şeklini aldı. Senay, küçük valizini bagaja koymaya çalışmadan taksinin arka koltuğuna oturarak bana el salladı. Ben de ona el salladım.

Taksinin hareket etmesi ile yerini bir başkası doldurdu. Sıradaki taksiye binmek için hızlıca hareket ettim. Taksinin önümde durması ile kapıyı açarak içeriye girdim. Koltuğa oturduğum anda yanımda hissettiğim bedenle kaşlarımı çattım.

Yan tarafıma döndüm, o da bana karşı dönmüştü. Tanımadığım bir adamla kısa süre bir bakışma yaşadık. İlk konuşan o oldu, "Arabadan iner misiniz? İşim çok acele!" dişlerini sıkarak konuşuyordu. Sol kaşımı havaya kaldırdım. "Hayır, siz inin de yoluma gideyim."

Adam gözlerini devirerek bana baygın bakışlar attı. "Çoçuklaşmak istemem ama ilk ben bindim." diye konuştu. Yüzümde şaşkın, 'ne münasebet!' bakışları ile ona bakmayı sürdürdüm. "Pardon ama, ilk ben bindiğime eminim." dedim.

Adam, gözlerini sinirle takside gezdirdi. Bakışları hayretle bizi izleyen genç taksici çoçukta takılı kaldı. Yüzünde hain pırıltılarla birlikte konuştu. "Siz, hangimizin önce bindiğini görmüş olmalısınız beyefendi."

Genç çoçuk, başını iki yana salladı. "Hanginizin gideceği yer uzaksa onu götüreceğim. Para kazanmam lazım sonuçta, abi ve abla!" dedi.

"X köyüne gideceğim ben!" diye öne atıldım o sıra. Yanımda ki adam da derin bir nefes aldı. "Sür kardeşim, sür. Ben de oraya gidiyorum." dedi. Şansa bak!

Taksici çoçuk arabayı sürmeye başladı. Cebimde ki telefonu çıkardım. Telefonumu uçak modundan çıkardım. İlk gelen bildirim 'Rengarenk Elti ' adlı kişidendi.

Bilin bakalım kim?

"Ya sanırım ben, sen gidince sıkıldım."

"Sadece sıkıldığın için yazdın yani?"

"Bir de özleyecek miyim?"

"Öküzsün, öküz!"

Senay'la olan mesajlaşmadan çıkarak Evren'i aramak için ekranın üzerinde parmaklarımı gezdirdim. Aramaya başladım.

Ararsam ölürüm,  ararsam ölürüm, ararsam ölürüm.

"Söyle!" yorgun sesi kulağıma dolduğunda derin bir nefes aldım. "Abilerimin yanındaysan uzaklaş birazcık." diye mırıldandım. "Bir dakika." türü bir şeyler mırıldandı. Bir kaç saniye sonraysa tekrar sesi duyuldu. "Evrim." dedi. "Neredesin sen güzelim?"

"Evren, ben Trabzon'a geldim." Vereceği tepkiyi sabırla bekledim. "Ne?" diye sordu şaşkınlıkla. "Evren,  ben annemi özledim." dedim gözlerime dolan yaşları geri itmeye çalışarak. "Abimler izin vermezdi haberleri olsaydı. Özür dilerim, ani karar verdim kimseye danışmadan, ama yapmalıymışım gibi geldi."

"Abinler perişan oldu. Nefes kaç saattir aralıksız ağlıyor. Herkes şuan seni arıyor!" Bağırdı. Beni anlayacak birileri içinde onu seçmiştim, o ise bana bağırmıştı.

"Senin annen yanında çünkü, beni anlayamazsın değil mi Evren?" Birden sinirle parladım. Annemi özlemiştim ben! Kendi kararlarımı verebilecek birisiydim ve vermiştim de!

Aramayı suratına kapattım. Tekrar arayacaktı, bunu bilerekten de telefonu kapatmadan kucağıma koydum.

Bekledim, ekranı açtım kapattım, bekledim. İçimde umutla beklemeye devam ettim. Aramadı!

Taksinin yanımdan ayrılması ile etrafıma kısa bir bakış attım. Hala küçüklüğümde hatırladığım gibi güzeldi. Özlemiştim buraları. İçimde ki huzursuzluk uçup giderken köyün meydanında ilerlemeye başladım.

Sırtımda ki çantaya biraz daha sarıldım. Küçüklüğümün geçtiği yerlerde tekrar yürümek iyi hissettirmişti.

"Düüt" duyduğum sesle arkama döndüğümde bacağıma doğru yediğim kalın ağaç dalı canımı yakmıştı. "Ne yapıyorsun be?" diye cırladım. "Otobüs kalkıyor, geç arkama!" hızlı hızlı sarf ettiği sözlerle gözlerimi devirdim. "Saçmala-" elinde ki dalı tekrar bacağıma vurdu. Canımın acısıyla arkasına ilerledim. Siyah, eski tişörtüne tutundum.

İlerlemeye başladığımızda dakikada bir arkasına bakıyor, beni kontrol ediyordu. "Nereye gideceksiniz?" diye sorduğunda yüzüne boş boş baktım. "Ben burada ineceğim." dediğimde başını iki yana salladı. "Sen parka gitmek isteyeceksin." dedi.

"Ya ben annemin yanına gidicem, ne işim var parkta!?"

Karşımda ki adam, dudaklarını büzerek başını yana eğdi. "Gelmeyecek misin benimle?" başımı iki yana salladım. "Gelm- ne vuruyorsun be!?"

Bacağıma vurduğu dalla birlikte gözlerimi kısarak ona bakmaya başladım. "Parka geleceksin dedim!" diye bağırdı.

Yerden bulduğum ilk taşı senin kafana geçirsem ne olur?

"Ya bıraksana beni, annemin yanına gideceğim ben!" diye bağırdım bacağıma vuran elinden kaçmaya çalışıyordum. "Banane, parka gideceğiz!" Bir kaç adım geriye doğru gittim.

Yerden aldığım taşı şimdi kafana geçireceğim göreceksin sen parkı falan!

Geriye doğru gitmeye devam ederken ayağımın birbirine dolandı. Ağır çekimde yere düşer gibi olsam da birden bileğimin tutulması ile son anda dengemi tutturmuştum.

Bileğimi tutan kişi, aynı taksiye bindiğim adamdı! "Halil, hadi git abi." diye konuştu beni yanına çekerken. Halil denen adam,   yanımda ki adamı dinleyip gitti.

"Nereyi arıyorsun bakalım sen?"

"Annemi arıyorum ama şu adam bırakmadı peşimi!"

"Anneni kaybetmek için fazla büyüksün."

Dalga geçerek yanımdan geçip gittiğinde hala arkasından bakıyordum. "Betül Dinçer'i tanıyor musun?" dediklerimle olduğu yerde durdu bana kısa bir bakış attıktan sonra tuhaf ses tonuyla konuştu. "Annenin ismi bu mu?" başımı aşağı yukarı salladım. "Evlendikten sonra ki ismini bu diye biliyorum." dedim.

Başını yere eğdi. "Zaten öyle, gel getireyim seni eve." dedi.

Yanına hızlı adımlarla ilerledim. Beraber yürümeye başladığımızda suratına bakarak aklımda olan soruyu sordum. "Peki, sen nereden tanıyorsun annemi?" Gözlerini kısarak bana baktı. "Öğrenirsin birazdan!"

Daha da bir şey konuşmadık. On beş dakika sonra bir binanın önüne geldik. İçeriye girdik,  merdivenleri atlı kovalar gibi çıktıktan sonra siyah bir kapının önünde durduk. Kapıyı tıklattı. Bir kaç saniye sonra kapı açıldı.

Karşımdaydı, beş sene sonra dimdik karşımdaydı. Dilim lâl oldu, gözlerim kör.

Önümdeki adam kenara çekildi, beni gördü. Yüzünde ki gülümseme bozguna uğradı.

"Evrim?" soru sorar gibi konuştu. Cevap olarak başımı salladım. "Anne." Dolu olan gözleri bir bir inci tanelerini saldı. "Kızım!" kollarını boynuma dolayıp beni kendine çekti. Beş senenin acısını çıkarır gibi sardı, sardım.

"Kızım." inandırmak ister gibi tekrarladığı sözler, kalbimi delip geçiyor ve onsuz geçirdiğim beş seneyi yüzüme vuruyordu.

Gözlerimden aktı yaşlar, durdurmadım. Yıllar sonra omzunda dakikalarca ağladım.

Laz kızı kolejde Where stories live. Discover now