1. Bölüm: Her Şeyden Habersiz

218 43 83
                                    

Bölüme geçmeden önce birkaç şey paylaşmak istiyorum; Nesil benim ilk kurgularımdan değil ama üzerine bu kadar çok düşünüp uğraştığım şimdilik tek kurgum. Aslında Nesil'in geçmişi 2018'e kadar dayanıyor. Özel güçlere merakımın tavan yaptığı zamanlarda bir gün oturup karakterleri, onların özel güçlerini tek tek yazdım ve farklı milletlerden gelen insanların toplanmasını fikrini oluşturdum. Elbette her süper kahraman filminde (deadpool'u anti kahraman kategorisine koyuyorum) olması gerektiği gibi onlar da kötülerle savaşmalıydı. Daha sonra tek kişi üzerinden ilerleyecek kurgu bölünüp üç kişi oldu. Sıradan iyi - kötü çatışması temel alınmış gibi gözükse de ilerleyen süreçte iyinin de kötünün de olmadığına karar vereceğinizi temin ederim. Gerçek hayata daha uygun olması açısından karakter sorunlarını ve çatışmaları sıkça göreceğiz sanırım. Yani kimseye güvenmeyin. Son olarak, bu kitaba, geçmiş tarihlerde de pek çok kez başlayıp başlayıp bıraktığımı biliyorum. Şimdi tekrardan düzenliyorum. Huylu huyundan vazgeçmez, onun için bana da pek güvenmeyin. 

*

Orta boy tavayı alıp ocağın üstüne yerleştirdim. Hızlı hareketlerle altını açıp, yağı döktüm. Bozuk olan klima sayesinde mutfak yaklaşık iki haftadır çok sıcaktı, alnımdan ve yüzümden akan terler boynumdan önlüğümün yakasına doğru yol oluşturuyordu. Saate baktığımda 21.30'a yaklaşıyordu. Restorandaki son müşteriler olmalıydı. Isınan tavaya soğanları ekleyip biberleri doğramaya devam ettim.

Üç yıl önce gastronomi bölümünden yemek yapmayı ne denli sevdiğimi öğrenerek mezun olmuştum. Şimdi çalıştığım restoranı sevsem de bozuk klima tüm moralimi bozuyordu.

Biberleri doğramayı bırakıp tavanın içindekileri karıştırdım. "Ryan fırından mantarları çıkarır mısın?"  tezgahların arkasında kaybolan Ryan'a seslendiğimde koşa koşa buraya geldi "Seni duyamadım Marie." dedi nefes nefese. "Mantarlar diyorum, onları fırından alır mısın?" "Hemen geliyorum." dediği gibi on saniye sonra elinde fırın tepsisiyle yanımda bitti. Tavaya tavuk parçalarını ekledikten sonra Ryan'la yer değiştirdik. Benim çırağım sayılırdı. Patronumuz Amy Lillian, yaklaşık dört ay önce işe almıştı onu. Benim emrimde olduğunu ve sorun çıkarırsa kendisine bildirmemi söylemişti. Ryan'ın biraz unutkan olması dışında hiçbir sorunu yoktu ve bana çok yardımcı oluyordu. Mutfaktaki diğer tezgahlar boştu çünkü pazartesi akşamları sadece Ryan ve ben çalışıyorduk.

"Dikkat et tavuklar yanmasın, sebzeler diriliğini yitirene kadar ara ara karıştırmaya devam et." Mantarları kabaca dilimleyip, geniş bir kaseye alırken Ryan eline kaşığı kapmıştı bile. "Tamam, anladım." diyerek karıştırmaya başladı. Kasedeki mantarlara sarımsaklı mayonezi ve tuzu ekledim. Restoranın nam salmasını sağlayan yemek buydu. Elbette benim tarifim değildi ve servis etmeden önce üzerine gezdirdiğimiz sosun içinde hangi baharatlar olduğunu hala çözememiştim. Yemeğin malzemelerine bakınca birbirine yakışacağından emin olmadığınız şeyler görüyordunuz ama bir kere tadına bakınca devamlı yemek isteyeceğiniz bir ana yemeğe dönüşüyordu. En azından ben burada çalışmaya ilk başladığım zamanlarda bunu düşünmüştüm.

Harmanladığım bütün mantarları servis tabaklarına paylaştırdım. Görüntüsü kaba duruyordu çünkü mantarları doğramadan direkt fırınlıyorduk ve sonrasında biraz daha küçük parçalara ayırıp, mayonezleyip tabaklara yerleştiriyorduk. Üzerine rendelenmiş kaşar ve gizli sosunu ekleyince hazır oluyordu. İşlem bu kadardı. Basit bir tarif olsa da J.P. caddesinde yaşayanlar ya da bu restoranı bilenler tarafından yıllardır çok sevilmişti.

"Marie şimdi ne yapmam gerekiyor?" başımı tabaklardan kaldırıp Ryan'a ve ardından tavadaki sebzeli tavuğa çevirdim, neredeyse pişmişti. "Bir çay kaşığı tuz ve iki tatlı kaşığı köri ekle, ekledikten hemen sonra sağdaki tavada erimiş tereyağı var görüyor musun, işte onu döküp ocaktan al." O dediğim işlemleri uygularken ben de sıcak mantarların üzerine bolca rendelenmiş kaşar koydum ve restoranda fıçılarca bulunan gizli-tarifli-sostan üç porsiyon mantara gezdirdim. Ne çok ne az. İki buçuk yıl önce baş aşçı Sam'den tarifi öğrenirken onun ağzından bu sözcükler dökülmüştü. O zamanlar tarifi öğreneceğim için hem heyecanlı hem de tutturamazsam diye endişe içindeydim. Şimdi ise yaptığım enfes yemeğe bakıp iç geçirmekle meşguldüm. Alnımdaki terleri kolumun yeniyle silip, tabakları garsonlar alsın diye küçük düğmeye bastım. Bu düğme masa numarası ve servis sırasına göre ilgili garsonun bileğindeki akıllı saate bildirim gitmesini sağlıyordu. Aynı zamanda mutfak kapısının üstündeki kırmızı ışıkların yanıp sönmesine sebep oluyordu.

NesilWhere stories live. Discover now