5. Bölüm: Aşama 2

87 28 23
                                    

Oleg yattığı yatakta kıpırdandı. Bu yatak onun değildi, ertesi gün burada yatabilecek mi o bile belli değildi. Oleg de Porselen Tarlası'nın yeni Nesil'lerindendi.

Oleg

Işıktan önce sıcaklığı hissettim. Bir tanıdıklık hissi kapladı vücudumu. Her şey yine çok bunaltıcıydı. Gözlerimi açtım ve yavaşça yattığım yerden doğruldum. Bu sefer kör etmeye çalışan bir ışık yoktu. Ama kesinlikle daha sıcaktı. Kulaklarımda bir çınlama vardı. Bakışlarımı etrafta gezdirip farklı bir şey aradım. Yine bembeyaz boşluktan başka bir şey yoktu.

Ayağa kalktım ve kollarımı esnettim. Bir tür akıl oyunu olmalıydı bu. Ya da ben deliriyordum. Önceki gün de kendimi aynı yerde bulmuş, korkunç acılar çekmiş, uyandığımda da elime yapışık bir tüple uğraşmıştım. Elimdeki yara izi de yaşadığım tüm acıları unutturmamak için hatıra gibi kalmıştı.

Başımı sallayıp düşüncelerimden kurtulmak için harekete geçmeye karar verdim. Bir adım attım ve beklemediğim bir şey oldu. Hemen ayağımı bastığım yerden kaldırdım. Ayak izim şeklinde kurumuş ve çatlamış bir toprak parçası oluşmuştu. Bir tümsek ya da çıkıntıdan çok beyaz zeminin parçası gibi duruyordu. Eğilip toprağa dokundum. "Ah!" Elimi hemen geri çekmem gerekti çünkü toprak çok sıcaktı. Resmen yanıyordu.

Arkama doğru başka bir adım attım. Yine aynı şey oldu. Bu yerden acilen kurtulmam gerekiyordu. Koşmaya başladım. Kendi adımlarımın arkasında bıraktığı izlerden kaçmak kadar mantık dışı bir şey yoktu sanırım. Ama yapmak zorundaydım çünkü ortamın sıcaklığı gittikçe artıyordu. Ayakkabıma temas eden her toprak parçası onu eritmek ister gibiydi.

Akciğerlerim daha fazla oksijen için feryat ederken tüm kıyafetlerim terden sırılsıklam olmuştu. Bacaklarım daha fazla dayanamayacak gibi hissediyordum. Bitik bir haldeydim. Bu cehennem gibi yerden kurtulmak için her şeyi yapmaya hazırdım. Ama vücudum bana karşı çıkıyordu. "Hadi, hadi!" diye feryat edip kendimi zorladım.

Aniden arkamdan güçlü bir rüzgar esmeye başladı. Bu önceki gecekine benzer kavurucu bir esintiydi. Pelteye dönmüş bacaklarımın gücü kesilince bir saniyeliğine durdum ve arkama baktım. Hızla inip kalkan göğsüm bile bu korkutucu manzara karşısında dona kalmıştı. Tüm vücudum kaskatı kesilmişti. Koşarak geldiğim tüm yolda attığım adımlardan artık toprak değil alev çıkıyordu. Uzakta, ilk adımlarımı attığım yerler yakınlardakinin aksine küçük birer alev çukurundan çok daha büyüktüler. Devasaydılar. Okyanus dalgası edasıyla metrelerce yükselmiş ve hızla bana doğru yaklaşıyorlardı. Devasa alev dalgaları. İşte şimdi korkudan bayılmam gereken dakikalardı.

Beni kendime getiren ayaklarımda hissettiğim acıydı. Uzun süredir hareketsiz kalmam yüzünden üstüne bastığım toprak çok ısınmış, kiremit rengi bir hal almış ve ayakkabılarımı eritmeye başlamıştı. Sızlayan bacaklarımı alevlerin içinde kül olmamak için harekete zorladım ve tekrardan koşmaya başladım. İki adım sonra ayaklarım birbirine takıldı ve yüz üstü yere yapıştım. Bu sefer yere temas eden uzuvlarım şeklinde bir toprak oluştu ve hızla renk değiştirip ısınmaya başladı. Bağırarak doğrulmaya çalıştım, yere temas eden her yerim yanıyordu. Sanki bir ateş çemberinin içindeymişçesine sıcaklık her tarafımı sarmıştı. Zorlanarak ayağa kalktım ve ellerime baktım. Hiç yanık izi yoktu. Sadece his vardı. Sol elimdeki yara izi ise tamamen kırmızı bir hal almıştı. Aşama 1 alev alev yanıyordu. Sanki yeni dağlanmış gibiydi.

Oyalandığım bu kısa süre zarfı içinde düştüğüm yerdeki toprak da kaybolmuş ateşe dönüşmüştü. Ayağımı yerden çekmediğim için de ayakkabımın tabanı tamamen erimiş ve toprağa karışmıştı. Yanan ayaklarımı kurtarmak için zıplayarak ayakkabımı çıkarmaya çalıştım. İkisinden de kurtulduktan sonra tam koşmaya hazırlanıyordum ki çok geç kaldığımı anladım. Alevler etrafımda geniş bir çember oluşturmuştu. Metrelerce yükseliyordu. Sanki üstüme birden gelip beni yutmak yerine köşeye sıkıştırma keyfini tatmak ister gibiydi. Ne yapacağımı şaşırarak çaresizce etrafıma bakındım. Artık yanan ayaklarımı umursamıyordum.

NesilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin