2. Bölüm: Saçma İthamlar

142 37 33
                                    

Telefonumu çıkarıp Ryan'ı aradım. Birkaç çalıştan sonra açtı. "Ryan?" "Ben de tam görüşmeyeli kaç dakika olduğunu hesaplıyordum." dedi, gözlerimi devirdim. "Ben arka kapının oradayım elektrik mi kesildi?" "Bu zekice tespitini alkışlıyorum ve cevap veriyorum, evet. Ön taraftayız jeneratörün çalışmasını bekliyoruz. Buraya gel istersen." İç çektim "Eve koşarak gidecek kadar enerjim var ama ön kapıdan çıkıp caddenin arkasına dolanmaya üşeniyorum." umutsuz bir ses tonuyla konuşmuştum. "Neyse, ne kadar sürer jeneratörün çalışması, inan burada bekleyebilirim." "İnanamıyorum Marie. Nereden bileyim ben ne kadar süreceğini. Aptallık etme de buraya gel." azarlar gibi konuşup kapatınca ofladım.

Yaslandığım duvardan doğrulup ayaklarımı sürüyerek ilerlemeye başladım. Karanlıkta elimi duvara sürüye sürüye mutfak kapısına ulaştım. Açıp içeri girdiğimde mutfağın hala sıcak olduğunu hissettim. 

Paslanmaz çelikten tezgahlar ve buzdolapları solda kalan bulaşıkhanenin küçük pencerelerinden yansıyan ışıkla hafifçe parlıyordu. İlerledikçe tırsmaya başladım. Hiçbir zaman burada böyle yalnız ve karanlıkta kalmamıştım.

Mutfak çok büyük sayılmazdı. Ortada birbirinden ayrı yemek tezgahları, solda endüstriyel fırınlar, personel kapısının olduğu kısım yani arkada buzdolapları bulunuyordu. Fırınların hemen yanında ise bulaşıkhane vardı. Bulaşıkhaneden kilere-depoya geçebiliyordunuz. Biraz karışık olsa da alışması kolaydı.

Tezgahların arasından ilerleyip restorana açılan kapıya doğru yol aldım. Aniden bulaşıkhaneden ses gelince irkilip durdum. Şu son yarım saattir çok huzursuz hissetmiştim. Bu durum hiç hoşuma gitmiyordu. "Bu kadar aksiyon yeter." kendi kendime mırıldanıp kapşonlumun cebinden telefonumu çıkardım.

Fener ışığını açarak şöyle bir etrafa tuttum. Işık metalik yüzeylere çarparak yansıyordu. Bulaşıkhaneye doğru ilerleyip girişinde durdum. Küçük bir yerdi. Kapısı yoktu, böylece giriş çıkışlar kolay oluyordu. Girişin hemen karşısında ufak bir pencere vardı. Pencerenin sol tarafında, hemen bitiminde, çelik tezgah ve lavabolar başlıyordu. Alt taraftaysa bulaşık makineleri vardı.

İçeri adımlayıp sola döndüğümde kiler-depo kapısının açık olduğunu gördüm. "Umarım Ryan açık bırakmıştır."  eğer o açık bırakmamışsa kimin açık bıraktığını öğrenmek istemiyordum. Geri arkama dönüp telefonumu cebime koydum. Çok gerilmiştim, sanki biri beni izliyor gibiydi. Hızlanarak mutfağın restoran çıkışına doğru koşmaya başladım. Gördüğüm her gölge ürkmeme neden oluyordu.

Adımlarım adımlarımı kovalarken nefes nefese restorana açılan kapıya ulaştığımda yavaşladım ve durdum. İçeridekileri boştan yere telaşlandırmak istemiyordum. Tezgahların arasından ışık hızıyla geçerek gelmiştim buraya ama neyden korktuğumu bilmiyordum. Bilinçaltım bana güzel oyunlar oynuyordu sanırım. Korktuğumu belli edersem Ryan benimle uzun süre dalga geçerdi. Dağılan saçlarımı elimle düzeltip derin bir nefes aldım. Kalbim hala hızlı atıyordu. Kayan sırt çantamı düzelttiğimde kapıyı ittirerek açtım. Rahat adımlarla restoranın giriş kapısında bekleyen topluluğa ilerledim. Andela, Ryan, May, Kristin ve Cody yüzleri caddeye, sırtları bana dönük olacak şekilde sohbet ediyorlardı. Bayan Lillian'ın yeğeni Zack görünürde yoktu. Sanırım jeneratörle ilgilenen oydu.

Solundaki Kristin'e hafif dönmüş, hararetle bir şeyler anlatan Ryan'a adımladım. Cody onları dinlemiyor gibiydi ama bakışları arada sırada bu ikiliye değiyordu. Ryan'ın sağ yanında kollarını birleştirmiş caddeden geçen arabaları çok ilgi çekici bir şeymiş gibi süzüyordu. Cody'nin de sağında, biraz uzakta, May ve Andela kendi hallerinde sohbet ediyorlardı. Yoldan geçen arabaların farıyla bir aydınlanan bir kararan gruba doğru sessiz adımlarımı sürdürdüm. Mutfaktan onların durduğu yere biraz mesafe vardı. Masaların arasından zikzaklar çizerek ilerlemek gerekiyordu. Ryan'ın ahşap masaların arasından geçip iyice yakınlarına geldiğimde beni fark etmesi gerekirdi ama fark ettiyse de tepki vermiyordu. Yanlarına gelip Cody ile Ryan'ın arasına girdim, Cody kıpırtısız duruyordu. Ryan hala Kristin'le konuşmasına rağmen, uzun boyu yüzünden parmak uçlarıma kalkıp kulağına doğru "Hesapladın mı kaç dakika olduğunu?" diye mekan sessiz olduğundan herkes tarafından rahatça duyabilecek şekilde fısıldadım. Ryan'ın camları titreten çığlığının yanında diğerlerinin de hayret dolu nidaları irkilmeme sebep olmuştu.

NesilWhere stories live. Discover now