8.Bölüm

177 17 7
                                    

Osman Kayalı..

Kalbi hızlandıkça mantığı un ufak olurken, Ateş'in bir şey olmuş gibi asılan suratı ile elleri kollarından kayıp teması bırakınca içi yeniden ağırlaştı, yeni bir hayal kırıklığı ile ağlayacak gibi göz pınarları yanmaya başladı ve donuk bakışları bir iki adım uzaklaşan Ateş'i takip etti. Kendini kastığı için yanağı seğiriyordu.

"Haklısın. Neyse yanlış anlamaları da aramızdan kaldırmış olduk böylece." Ateş nefesi daralırken en sahte gülümsemesini takıldı. Bir an önce koşarak uzaklaşmalıydı. Aklında olan tek şey kendi kanlı elleri ve belli ki Leyla'nın babasını aramasını isteyen birilerinin kızı da bu pisliğe çekme çabasıydı. Tanıdığı bütün pislik adamlar tek tek gözünün önünden geçerken aklı bağlantı kuramayacak kadar darbe almış, kızı korumak isteyen kalbinin derdi ile de tüm hisleri uzaklaşması için bir olmuştu. "Sana sınavında başarılar dilerim, umarım hayal ettiğin gibi dünyayı gezersin. Polinomlar için de endişe etme, muhakkak öğrenirsin." dedi göz kırparak ve katilin az önce öldürdüğü sıcak cesedi terk etmesi gibi arkasına bile bakmadan koşarcasına yürüyüp uzaklaştı.

Leyla yarı şaşkın çocuğun dönüp gidişine bakakalmışken bu sefer aralarındaki ne olduğunu hiç çözemediği yakınlığın tamamen bittiği gerçeği ile, üstelik bunun kendi tercihi ve ağzından çıkan cümleler ile olduğunun bilincinde ilk kez dayanamadı ve hep zayıf görüp her gözyaşına kızdığı Hayal gibi çöktüğü sandalyede ağlamaya başladı. Ateş ise baraka gözden kaybolana kadar hızla yürüdükten sonra hızını alamayıp koşmaya başladığında, yanan gözlerinden akan yaşları kimse fark etmesin diye her adımını bir öncekinden daha hızlı alarak koşuyordu.

Aynı saatlerde Cemal Komiser'in en yakın adamlarından biri karakoldaki odasına girip arkasından kapıyı kilitlerken önemli bir haberi vermenin sorumluluğunda "Plakayı bulduk, Erdek'teler.." diyordu.

8.Bölüm

Hava git gide ısınmış, son bir haftadır sabah ayazları bile ılımıştı. Kafasında dövdüğü adamın yüzü, kardeşi için "ben sattım" dediği an bozuk plak gibi dönüp duran Ateş için geceleri bu basık barın izbe odası daha çekilmez olmuş, Leyla'nın evindeki yatağı bile kıza dönüp gidebilmek için bahane olur olmuştu ama nefsinin her adımına yine kendi dirayeti ile çelme çakıp aldığı kararda durmak için kendini zorluyordu. Uzak durmak zorundaydı, hele ki bu bela ona kadar sıçramışken yanına bile yaklaşmayacaktı. Dalgın ve asık suratı ile barın geceden kalma dağınıklığını temizlemek için elinde çöp poşeti tek tek masaları gezerken kül tablaları içinde kalan izmaritleri sayıyor, peçetelerdeki ruj lekelerinden hangi masada kimin oturduğunu hatırlamaya çalışıyor ve izmarit sayıları ile kişileri eşleştirip kimin ne kadar bağımlı olduğunu kurgulayan akıl oyunları ile aklını boş bırakmayıp kalbinin peşinden gitmesine engel olmaya çalışıyordu. Elindeki büyük çöp poşetinin ağzını sıkıca düğümleyip dışarıdaki çöp konteynırına attıktan sonra geri döndüğünde, denizden yeni dönmüş Fırat'ı ıslak saçları ve hala çıkartmadığı deniz şortu üzerinde, elinde bir tabak ve portakal suyu ile önünde dikilir buldu.

"Gel bakalım, konuşma vakti geldi." diyen Fırat tabaktaki tostu ve bardağı cam kenarındaki masalardan birine koyup boş gözlerle ona bakan Ateş'e oturmasını işaret etti. "Hadi."

"Acıkmadım." Düşük omuzları ve halsizliği ile hayalet gibi ortada dolanan Ateş tam dönecekti ki ağabeyinin yanına gelip omzundan sarılarak masaya sürüklemesi ile fazla direnmedi.

"Dört gün oldu, kendin anlat diye bekledim ama daha fazla beklemeye niyetim yok. Doğru düzgün yemek de yemedin, gece de uyumuyorsun. Ne oluyor Ateş?"

Nefesini TutmakOn viuen les histories. Descobreix ara