YANGIN (BÖLÜM 33)

858 88 86
                                    

Sizden tek isteğim, bölümün sonuna kadar sabırla okumanız. Ve bir de bölüm sonu notumu da öyle. Öpüldünüüüz.

Öyle bir his ki bu, hangi şaire sığınsam bana dize dize seni içirir, içirdikleri yerden kalbimi yakıp kül edene kadar da yazmaya devam ederler. Gönül isterdi ki, sana şiirler yazan ben olayım, seni anlatmak için başkalarına muhtaç kalmayayım ancak kelime haznemde seni anlatacak bir kelime yok. Bu yüzden ya şarkılara, ya şiirlere sığınıyordum bana seni anlatsınlar diye. Kalbim diyorum, kalbine zincirledim onu. Zincirlerin arasındaki pas tutmuş nefes benim, ta ki sen üflediğinde yeniden yeşereceğim.

Üfledin de zaten.

Hem de tam kalbime.

Artık paslanmış zincirlerin arasında yıllanmış nefes değil, henüz yeni kozalanmış bir kelebek var.

Ömrü bir gün değil,

Bir güne bin ömür sığdıran bir kelebek.

Sırtımı yasladığım duvardan bedenimi ayırmadan ayakkabılarıma bakarken, suçlu çocuklar gibi yerdeki hayalî taş ile oynuyordum. Aslında suçlu çocuklar gibi demek az kaldırdı, çünkü basbaya suçluydum.

Sehun müdürün odasının kapısında son bir kez daha bir şeyler söyleyip kapıyı kapattı ve karşıma geçti. Ona değil, hâlâ yere bakıyordum. "Disipline gittiğini biliyorsun değil mi?" diye sordu. Yüzüne bakmasam da beni dikkatle incelediğini biliyordum. Başımı salladım. "Uzaklaştırma aldığını da biliyor olman gerekiyor o zaman?"

Yanaklarımın içini şişirdim. Parmaklarının sıcak baskısını çenemde hissederken yavaşça başımı kaldırdı ve yüzümdeki hasar'ı inceledi. "Yüzünün haline bak." derken sakin olsa da beni azarlar gibi bir hali vardı.

"Umurumda değil." dedim huysuz bir ifadeyle. Elimi bileğine koyup geriye ittiğimde koridordan geçen öğrencilerin bize baktığını fark etmiştim.

"Benim umurumda." dedikten sonra elmacık kemiğimin üstündeki sıyrığı baş parmağıyla okşayıp dudağımın kenarına düşürdü parmağını. "Kavga edemezsin Luhan, etmemelisin. Şurada sınavına kaç hafta kaldı ki? Böyle pervasızca hareket edemezsin. Güzelim, neden böyle yapıyorsun?"

Ofladım tekrar. "Üzgünüm." diye mırıldandım. "Sinirlenmiştim... Uzaklaştırma cezasını halledemez misin?"

Gözlerinin içine tatlı bir ifadeyle bakmış olsam da o ciddiyetinden ödün vermedi. "Çocuğun burnunu kırmışsın." dedi. "Şikayetçi olmasın diye zor ikna ettim. Üzgünüm, cezanı çekmek zorundasın."

Belki de milyonuncu kez ofladım. Eğilip az önce üstünden geçtiği sıyrığın üstüne dudaklarını bastırdı. "Gidiyoruz, hadi."

Sehun'la beraber okuldan çıkıp arabaya ilerledik. O yerine yerleşip arabayı çalıştırırken ben çantamı arka koltuğa bıraktım ve ön tarafa oturdum. Huysuzdum çünkü beni savunması gerekiyordu. Haksız olsam da savunmalıydı. Sonuçta o çocuk bana ondan bahsetmişti, o yüzden kavga etmiştim. Bu durumda ne kadar haksız olsam da beni savunmalıydı.

Çocukça bir düşünce miydi? Olsun, bunu kabul ediyordum. Yine de bu trip atmayacağım anlamına gelmiyordu.

Sessiz sedasız geçmişti arabadaki yolculuğumuz. Evin girişine geldiğimizde şifreyi girip içeriye girdi ve beni beklemeden salona adımladı. Peşinden tip tip bakıp ayakkabılarımı çıkardıktan sonra kapıyı kapattım. Hızla salona girdiğimde Yun'u Kyungsoo'nun kucağında görmüştüm.

KAFES/HunHanWhere stories live. Discover now