Sabahattin Ali'den İki Gözü Ayşe'sine Mektuplar

620 34 33
                                    

Sabahattin Ali, çok fazla kadın sevmiştir hayatında. Başından geçen bu aşk hadiselerini de yer yer satırlarına taşımış, hikayelerine konuk etmiştir. Ama iki kadın vardır ki, sadece onlarla geri kalan ömrünü geçirebileceğini düşünmüştür. Ayşe Sıtkı İlhan ve Aliye Ali...

İkisine de satırlarından samimiyet ve sevgi akan mektuplar göndermiştir. Ama onun biyografisini kaleme alan birçok yazar, Ayşe Sıtkı'ya gönderdiği toplam 67 mektubu diğerlerinden ayrı bir yerde tutar. Çünkü bunlar sadece aşkı değil, Sabahattin Ali'nin kişiliğini, ruh tahlillerini ve düşüncelerini en iyi şekilde anlatan mektuplardır.

İkisi 1931 yılında tanıştığında Ayşe Sıtkı, henüz Yüksek Muallim Mektebi'nde öğrencidir. Bir dönem Reşat Nuri'nin de öğretmenlik yaptığı sıralarda öğrenci olarak oturma şansı yakalayan Ayşe'nin edebiyata büyük bir hayranlığı vardır. Ancak Ayşe Sıtkı, Sabahattin Ali'nin yazar yönünden çok zekasından etkilenir. Dostlukları zamanla gelişir ve aralarında bir mektuplaşma başlar.

Öğrencilik yıllarında Nazım Hikmet şiirlerini elinden düşürmez Ayşe Sıtkı İlhan, ona büyük bir sevgi ve hayranlık besler. Sabahattin Ali, 1931'in yaz aylarında onu Nazım Hikmet'in evine götürür ve böylece Ayşe Sıtkı çok sevdiği şairle yüz yüze tanışma imkanı bulur. Yıllar geçtikçe, mektuplar arttıkça aralarındaki dostluk da, sevgi de büyür. Özellikle Sabahattin Ali, cezaevine düştüğü vakit, sık sık yazar iki gözü Ayşe'sine.

"İki Gözüm Ayşe!

Ups! Gambar ini tidak mengikuti Pedoman Konten kami. Untuk melanjutkan publikasi, hapuslah gambar ini atau unggah gambar lain.

"İki Gözüm Ayşe!

Mektubunun bu seferki cevabı da biraz gecikti. Son günlerde başımdan acayip sevda yelleri estiği için bu gecikmeyi mazur görmelisin.

Anlaşılmadığından bahsediyorsun, dilini bilmediğim bir memleketteyim diyorsun. Bu gayet tabiidir, dünyada hiç kimsenin, hiç kimsenin dilinden anladığı yoktur, birbirleriyle en iyi geçinenler hiç konuşmayanlar, bu ihtiyacı duymayanlardır. Bu vakıa düşünülemeyecek kadar kötü.

Mesela burada kolumda sevgili bir arkadaşla dolaşıyorum, o hararetle anlatıyor ben hararetle dinliyorum, aramızda bir santim mesafe bile yok, fakat ben birbirimizden kilometrelerle uzak olduğumuzu, başka diyarların, âdeta başka gezegenlerin evladı olduğumuzu seziyorum. Bu düşünceler esnasında o sözünü bitiriyor ve bu sefer aynı hararetle ben başlıyorum. Aramız yine bir santim, fakat kilometrelerce uzağız, yanımdaki ihtimal bunu anlıyor, ihtimal farkında bile değil; bu komedi bazen beni kudurtuyor, bazen de miski-nane bir tevekkülle tahammül ediyorum. Sen orada ararsan belki dilinden anlayacak bir iki kişi bulursun, fakat burada bir tane, bir tane bile adam yok. Ben nasıl bibliyoman (kitap düşkünü) olmam sonra...

...Yalnızlığın insana verdiği gurur bile ilk fırsatta mevkiini bir aldanışa terk ediyor. Sonra insana (tamamen değilse bile) kısmen yakın olanlar bulunabilir, mesela (bunu iltifat kabul edebilirsin) aramızda kilometreler bulunmasına rağmen seni bazen pek yakınımda hissettiğim oluyor ve ara sıra: "Belki, diyorum, belki bunu o anlayabilirdi."

Aşk MektuplarıTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang