~4~

3.7K 197 55
                                    

Alarmımın sesiyle uyandım desem de inanmayın, çünkü bu sefer de Ilgın'ın  beni hayvan gibi dürtmesiyle uyandım.

"Uyuyan güzel uyanabilir misiniz acaba?"

"Tamam ya uyanıyorum."

Yatakta gözlerimi ovuşturarak doğruldum ve Ilgın'a baktım.

"Ya senin saçın başın dağınık hâlâ, beni ne diye uyandırıyorsun."

"Nida lavabodan çıkmıyor ki saçımı başımı düzelteyim. Aynanın karşısında dikiliyor mübarek. Ulan ben kendimi bu kadar sevmiyorum be."

"Ne zamandır lavaboda ki?" Dedim gülerek.

"Bakayım, tamı tamına 17 dakikadır." Dedi Ilgın bıkmış bir ifadeyle.

"Lavaboyu satın almış desene sen şuna."

"Hiç sorma ya."

"Nida çıkmayı düşünüyor musun?" Dedim bağırarak.

"Eyeliner ve rujumu da sürüp çıkıyorum patlamayın! İki dakika sabretmeyi öğrenin canım. Hem Allah sabredenleri severmiş." Dedi Nida aynı şekilde bağırarak.

Pardon, Biz mi patlıyoruz? Ve iki dakika mı? Anlayamadım? Pes edip biz de birbirimize  'kesin çıkarsın' bakışı atıp Nida'nın çıkmasını bekledik.

Sonunda hazırlanmıştık. Nida mini etek ve gömlek giymişti, saçları ve makyajıyla çok uyumluydu, çok güzel duruyordu. Ilgın'da pantolon ve baskılı salaş bir t-shirt giymişti, saçını at kuyruğu yapmıştı. Ilgın buydu işte, sade ve güzel. Ben ise siyah bir şort ve siyah bir crop giymiştim, bir de diz altına gelen, siyah bir çorap giymiştim ve tabi ki beyaz ayakkabıları da unutmayalım. Saçımı da açık bıraktım, şekil vermekle uğraşmayacaktım.

Sınıfa girdiğimizde sınıf  pek dolu değildi. Ben ve Ilgın sağdan en arka sırada, cam kenarında oturduk. Nida'da bir önümüzdeydi.

Aradan yaklaşık 7-8 dakika sonra Nida'nın yanına bir çocuk oturdu. İlk başta kim olduğunu anlamadım ama sonra Berk denen çocuk olduğunu anladım. Bu çocuk niye şimdi buraya oturdu ki? Her neyse ya iyice saçmaladım oturamaz mı sanki? Allah Allah.

Ders edebiyattı ve keyifli geçmişti, şiirleri çok severdim. Teneffüs olduğunda okulun arka tarafındaki çardağa doğru kitap okumak için ilerliyordum ki, birden biri beni tuttu ve ikildim, tam dirsek atacakken onun Bulut olduğunu fark etmemle rahatladım.

"Sen ne yapıyorsun ya?"

"Hiç bir şey yapmıyorum. Sadece korkutmak istemiştim." Dedi gülerek.

"Hiç komik değilsin. Ve beni kolay kolay korkutamazsın. Şimdi beni rahat bırak." Dedim tekdüze bir sesle ve çardağa oturdum. O da tam karşıma oturdu.

"Bir şey sorabilir miyim?"

"Sor."

"Hangi kitabı okuyorsun?"

Cevap vermeye tenezzül bile etmeden elimdeki kitabı masaya koyup ona doğru çevirip ittirdim.

"Demek Cemal Süreya okuyorsun?" Dedi biraz şaşırmış bir şekilde.

Ne yani? İnsanlar şiir kitabı okuyamaz diye bir yasa var da ben mi bilmiyorum? O an derin bir nefes aldı ve beni şoka sokan o cümleleri söyledi.

"Uzaktan seviyorum seni,
kokunu alamadan,"

O an istemsizce devam ettirdim. Bu muazzam bir şiiri, hatta en sevdiklerimden biriydi.

"boynuna sarılamadan,"

"yüzüne dokunamadan,"

"sadece seviyorum." Dedim. O an garip bir şekilde o kadar farklıydı ki, gözlerimiz birbirine kenetlenmiş gibiydi.

"Öyle uzaktan seviyorum seni," Diye devam etti.

"elini tutmadan," Diye devam ettirdim.

"yüreğine dokunmadan,"

"gözlerinde dalıp dalıp gitmeden,"

"şu üç günlük sevdalara inat,"

Gözlerimin en derinlerine bakmak ister gibi bakıp son cümlesini söyledi.

"serserice değil adam gibi seviyorum."

Dilim tutulmuştu, ne desem bilememiştim. O hâlâ gözlerimin içine bakıyordu. Hani bazen sandığınız şeylerin tersi çıkar ve bir anlık çok yaşarsınız ya, aynen öyle olmuştum. Ben Bulut'un şiirle alakası olmadığını düşünürken, bana Cemal Süreyya'nın en sevdiğim şiirini gözlerimin içine baka baka okumuştu. Daha doğrusu, okumuştuk.

Bulut iyi biriydi, hatta Nida' nın söylediğine göre eski sevgilisiyle üç yıl çıkmışlar, sonra da ayrılmışlar. Şerefsiz biri olsa en uzun ilişkisi üç ay sürer diye düşünüyorum.

Bulut yavaşça doğruldu ve saçma bir soru sordu.

"Burcun ne?"

"Bu seni ilgilendirmez." Dedim yine düz bi sesle.

"Hadi ama, neden böyle davranıyorsun?"

"Nasıl davranıyorum?"

"Düz ve soğuk."

Aradan birkaç dakika geçmişti ve gözlerime bakmaya devam ediyordu. Söylemesem susmayacak anlaşıldı.

"Boğa."

"Ne Boğa.?"

"Burcumu sormamış mıydın onu söylüyorum, burcum Boğa."

Tam göz devireceğim sırada gözüme bir şey takıldı. Bir dakika, çardağın arasında bir şey var gibiydi. Baksam mı? Yok ya ne bakacağım herhangi bir şeydir.

"Haa onu mu diyordun benimkid-" Sözünü kesip;

"Bir dakika." Dedim ve merakıma yenik düşüp çardağın arasına sıkışan kâğıt parçasını elime aldım.

Gizemli OkulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin