~10~

2.6K 133 123
                                    

Karşımızda gördüğümüz kişi bizi hem şaşırtmış, hem de rahatlatmıştı.

"Oha ne oluyor lan burada? Her yer kan olmuş." Dedi Nida.

"Ayda parmağını kesti, biz de çıkıyorduk zaten." Dedi Bulut alelacele.

Nidanın gözleri ellerime kaydı ve acı içinde baktı.

"Aferin lan bravo, bir şeyi de becerin. Hemen gitsenize hadi." Dedi Nida sinirle.

Hemen odadan çıkıp koridorun sonundaki merdivenlere yürümeye başladık. Elim hala kanıyordu ve durmak bilmiyordu. Hayır yani neden? Niye durmuyor ki? Derin kesildiği için olabilir mi Ayda? Evet gayet mantıklı. Ah cidden ne saçmalıyorum ya.

Merdivenlerden çıkıp Bulut'ların odasına doğru yürüyorduk, aslında bizim oda da olabilirdi zaten odalarımız karşı karşıyaydı. Odaya iyice yaklaştık ve evet tahmin ettiğim gibi onların odasına girmiştik.

"2 dakika bekler misin." Dedi ve bir şeyler aramaya başladı.

"Ah hadi ama, nerede bu? Burada olabilir, hayır burada değil. Hah işte burada." Deyip söylene söylene elinde bir çanta ile yanıma oturdu. Neden bu kadar telaş yapmıştı ki? Hayır ben mi parmağımı kestim o mu belli değil. Ben bile bu kadar telaşlanmadım.

Yanıma oturup elimi avucunun içine aldığında onu izlemeye başladım. Nazik bir şekilde parmağımı temizliyordu.

"Bu biraz canını yakabilir."

"Yakacaksa sürme o zaman." Dedim gözlerimi ondan ayırmadan.

"Sürmezsem zor iyileşir. Hatta iltihap bile kapabilir."

Onaylarcasına bir mırıltı çıkarttım ve hafifçe sürmeye başladı. Parmağım cidden bayağı sızlamıştı ve yanıyordu ama ses çıkarmamak için kendimi zor tuttum. Pek becerebildiğim söylenemezdi.

"Özür dilerim, özür dilerim." Dedi neredeyse duyamayacağım bir sesle ve bu gülümsememe sebep oldu.

"Önemi yok."

Birden kafasını bana çevirdiğinde aramızda beş parmaklık bir mesafe oluştu. Nefesini yüzümde hissedebiliyordum, parfüm kokusunu ciğerlerime kadar çekmiştim. Güzel kokuyordu ne çok ağır ne çok hafif bir kokuydu. Garip bir durumdaydık, ne ben çekiliyordum ne o çekiliyordu. 2-3 dakika boyunca öylece kaldık. Şiir okuduğu zaman gibi bakıyordu, gözlerimin en içine.

Bu saçma bakışmaya bir son verip kafamı çevirdim, oda kendini toparlayıp parmağımdaki küçük sargıya döndü.

"İşte bitti, şimdi git."

Ne? Gideyim mi? Çok saçma. Hayır saçma değil, kal mı diyecek Ayda?  Yani doğru, normal olarak git dedi ama daha kibar olabilirdi tabii.

Ayağa kalkmaya yeltendiğimde kolumdan tuttu.

"Yani istersen kalabilirsin.. " Dediği şeyin kabaca olmasını anlaması iyi bir şeydi.

"Hayır, gideceğim." Başını olumlu anlamda salladı.

"Bırakırsan." Deyip kolumdaki elini işaret ettim.

Hemen elini gevşetti, ben de kapıya yöneldim ve arkama bakmadan odadan çıktım.

Upuzun koridorda küçük adımlarla yürüyordum, birden cebimdeki telefonum titremeye başladı. Sessiz olan koridoru zil sesim doldurmaya yetmişti. Arayan Nida'ydı,  biraz açmayıp zil sesimin güzel ritmini dinledikten sonra telefonu açtım.

"Ayda iyi misin? Hastaneye falan gittiniz mi?"  Hastane mi? Ne alaka ya? Daha garibi bu sesin Nida'ya değil de Ilgın'a ait olmasıydı.

Gizemli OkulWhere stories live. Discover now