X

29.6K 3.2K 3.1K
                                    

Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun
Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın
Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi
Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu
Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde
-Ayrılık Ayracı, Ahmet Telli

Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadınGökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi Ve ne kadar az konuşur olduk günboyuBirden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde-...

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

-The Ball, Victor Gabriel Gilbert

🎵Le Lendemain - Fiore

Günlerden Cumartesi. Havada, karanlık bir gün olacağını belirtircesine geziniyor kara bulutlar. İçime oturan karamsarlığı gidermeye çalışıyorum, genişçe gülümsüyorum.

Sınıftan yükselen sesler kafamı dağıtmama yardımcı oluyor, ellerim arasındaki şişeyi daha gevşek tutuyorum.

Monsieur Jeon'un dersine girmeme birkaç dakika var, ellerimdeki su şişesinde birkaç demet gül, bahar kutlamaları için öldürülen, sokaktan toplayarak biraz daha yaşasınlar diye suya koyduğum. Ne kadar etkili olur bilmiyorum lakin her canlı hayatını uğruna çabalamaya değer bulduğumdan, elimden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorum.

Koridordan yükselen tok topuk sesleri beni kendime getiriyor, hemen yanıbaşımdaki Jimin'i dürtüyor ve ayağa kalkmasını söylüyorum. Jeon Jeongguk, aynı anda içeri adımlıyor.

"Bonjour vous pouvez, vous asseoir."
(Günaydın sınıf, oturabilirsiniz.)

Siyah kazaklarından birini oturtmuş üzerine, hava kazaklar için ısınmış olsa da kansızlıktan muzdarip olduğuna emin olduğum Fransızca eğitmenim kıyafetlerinin kalınlığına rağmen üşüyor görünüyor. Gözleri sınıfı tarıyor ve herkes gibi gözlerim üzerinde. Blazer ceketini zarif bilek hareketleriyle sandalyesine asışını, parlak gözlerindeki ifadeyi, kiraz aroması tattığına emin olduğum çatlamış kırmızı dudaklarını diliyle ıslatma çabasını, dudaklarının hemen altındaki beni delicesine etkileyen noktayı, bacaklarını kalçası ve uyluklarından sıkıca sararken baldıralarına doğru hafifçe bollaşan siyah kumaş pantolonunu ve incecik belindeki siyah kemeri inceliyorum. Zarif bileğinde altın rengi bir saat var, her gün onu takıyor ve bileğine çok yakıştırıyorum. Parmaklarının ince, uzun ve kemikli oluşu her daim dikkatimi çekiyor, birkaç mürekkep yarasına ev sahipliği yapıyor oluşuysa onları düşlemem için başlıca nedenlerden biri. Ellerimin titrediğini hissediyorum.

"Taehyung." diyor, elindeki sanat tarihi kitabını bacağıma geçiren Jimin, uyaran bir tonla. İrkilerek kendime geliyorum zira oturan sınıfın arasında ayaktaki iki kişiden biriyim ve bir diğeri Jeon Jeongguk, sınıfa ilk kez adımını attığından beri yörüngesinden kendimi alamadığım adam.

Gözlerim onunkilere değiyor, parlak gözlerindeki ifade her defasında olduğu gibi boğazımı kurutuyor, yutkunmakta zorlanıyorum. Alaylı gülümsemesine rastlıyorum, oluşan görüntü dilimi ısırmama neden oluyor. Gözlerinin her daim vaat dolu bakıyor oluşu beni çileden çıkarıyor.

dalgın ölü*Where stories live. Discover now