VIII

44.3K 4.1K 2.6K
                                    

Biz gelince bir yağmur başlar
yüzün çizilir buğulanan camlara
bir uzun karartma biter
akasyalar köpürür birdenbire
ve her avluda adınla anılan
çiçekler sulanır akşamüstleri
-Anısı Biz Olalım Bu Sokakların, Ahmet Telli

Biz gelince bir yağmur başlaryüzün çizilir buğulanan camlarabir uzun karartma biterakasyalar köpürür birdenbireve her avluda adınla anılançiçekler sulanır akşamüstleri-Anısı Biz Olalım Bu Sokakların, Ahmet Telli

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

-The Concert of Frederick The Great, Adolph Menzel

🎵Valse - Evgeny Grinko

Günlerden Çarşamba. Benim her yanımda hazan, güz hüznü sarmış etrafımı yine; ellerimde Vadideki Zambak, içinden zaman ötesi alıntılar seçiyorum ve betimlemeleriyle ölüm gibi Balzac.

"Dakikalar, lütufkar olmaları istenen asırlardır." Sayfa iki yüz seksen üç, gözlerim öylece etrafta dolaşıyor zira cümlenin bana kattıkları benden aldıklarından çok daha az.

Arka planda bir tutam Bon Iver, Roslyn çalıyor kulağıma rüzgar. Takılı plağımın bir adı var, Songs We Sing Together. İki plaktan oluşan bir seri bu, ikinci plağın anılarının dudağımda bıraktığı tat senelere rağmen öylesine dokunabileceğim kadar yakın ve acı dolu ki yutkunmamı dahi zorlaştırıyor dolayısıyla senelerdir onu dinlemeye kalkışmak cesaretini gösterme kabiliyetine sahip değilim.

Kenarda, açık tuttuğum not defterime eğiliyor ve "İki plağa sıdırabileceğim bir rüya gördüm onunla, hayat gibiydi." notunu düşüyorum. Bu defter benim her şeyim; ona söyleyemediğim her cümle, her kelime, her harf buraya işleniyor. Bu defterde dileklerim, pişmanlıklarım, âşkım, ayrılığım, kendim varım. Alıntılar sığdırıyorum, yaşanmışlıklar sığdırıyorum ve bu defter elli gramlık bir kağıt yığınından çok daha ağır.

O akşamüstü bir ağırlık var üstümde, çok yorgunum. Çokça özlemle dolu, çokça durgunum. Evimin her köşesine sinmiş bir okyanus kokusu var, tuzlu bir koku, gözyaşı gibi. Hemen birkaç yüz metre önümde sahil uzanıyor ayaklarım altında, gökteki okyanus ağlamaya hazır görünüyor, hava kapalı değil lakin açık da sayılmaz. Güz gibi. Dudaklarım acı dolu bir gülümseme için hareketleniyor zira beş yıl önce o gün, birkaç yüz metre önümdeki sahilde Jeon Jeongguk'dan aldığım Fransız öpücüğünün tadı hâlâ damağımda.

Bir yanım, orada olduğunu biliyor, delicesine biliyor hem de. Jeon Jeongguk'un inceliğini, otuz iki senelik bedeninde yaşayan çocukluğunu biliyorum. Beni özlüyor ve ben, ah, ben onun için ölüyorum lakin ne benliğim izin veriyor bu bencilliği yapmama, ne aşkım.

Tekrardan uzanıyorum defterime. Hemen üstüne bir tarih düşüyorum, zamanın ötesinde.

"Şayet, bu gece gidersem yanına, azat edemeyeceğim onu ve yalancı bir bahar gelecek ardımızdan."

Aklım, bedenim, kalbim, her biri benliğime ihanet ediyor o akşamüstü zira her biri aşkın gölgesinde birer kukladan ibaret.

Günlerden Çarşamba, bir akşamüstü, tesadüflerin olmadığı bir geceye, aşkıma doğru yola çıkıyorum. Güneş batıyor, evimde hâlâ bir plak döndürüyorum, her yanımda hazan, her zerremde hüzün var.

dalgın ölü*Where stories live. Discover now