XXV

14.9K 1.9K 2.7K
                                    

Sana geldiğim yağmurlu günleri hatırlar misin?
Pencerene açılan yol dönemecini.
Aralar mısın hatırama öyle her akşam
Ilık gülüşlerinin gölgesiyle yüklü perdelerini.
-Balkon, Necati Cumalı.

-Édouard Manet, Le Suicidé

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-Édouard Manet, Le Suicidé.

🎵 Mirror Lake, Agnus MacRae
Anyone, Keith Kenniff

Bir Çarşamba sabahı, ölüme uyanmak nedir, o gün anlıyorum. Uyandığımda aklıma ilk ilişen senelerdir olduğu gibi, Jeongguk oluyor fakat o gün bir başka hissediyorum. O gün başlıyor, günler sonra göreceğim fikrine dayanamıyorum. Boğazımdaki el hâlâ orada fakat eskisi kadar sıkmıyor beni, gözlerimde kırıklar var fakat içimde kıpır kıpır bir heyecan. Diğer bir yanım kan döküyor, daha baskın, ölümcül bir hiddeti var, Jeongguk'a öyle kızgın ki ona ölümü getirmek istiyor.

Kendi bedenimde bir Araf taşıyorum, yutkunuyorum. Ayaklanıyorum sonra, adımlarım usul usul her bir yanına anılar sinmiş daireyi turluyor. İhtiyaçlarımı gideriyor, bir bardak su içiyorum. O gün, gardrobumun önünde beş dakika daha fazla harcıyorum, bu beni korkutuyor. İçimdeki hevesli taraf beni ölümüne korkutuyor.

Vişne çürüğü bir kazak giyiyorum, altına siyah bir kumaş pantolon geçiriyor, kemerimle belini sıkıştırıyorum. Aynanın karşısına geçiyorum sonra, buğday rengi saçlarımın cansızlığı yutkunmaya itiyor beni, kırmızı bir beret geçiriyorum o sebeple. Gözlerim, yüzüm, hayatım kırışmaya başlamış, yutkunuyorum. Bir süre aynanın önünde gözlerime bakıyor, gülümseme çabalarına girişiyorum fakat her biri gözlerime dizilen incilerle son buluyor. Aynanın karşısından ayrılıyor, botlarımı giyiyor ve üzerime kalınca bir ceketimi geçiriyorum. Çantam yine belimden sarkıyor, bir postacı edasıyla yürüyorum, dalgınım, çok dalgınım. Otobüsü kaçırmama ramak kalıyor o sebeple, farkına vardığım gibi koşar adım biniyorum. Göğsüm çarpıyor, ölüm peşimden koşuyor, durmaksızın ağlamak istiyorum.

Hava yine kapalı, tek tük atıştırmaya başlayan yağmur damlalarına takılıyor gözlerim, bir süre onları inceliyorum. Yağmur altında Jeongguk'la ne kadar öpüştüğüm düşüyor hatırıma, yutkunamıyorum.

Okul durağına geldiğimde göğsümde kanat çırpan kuşa bir söz dinlendiremiyorum, yutkunuyorum, seri adımlarım kapıyı geçiyor. Önce toplanma odasına girmemeyi düşünüyorum, sonra dersime vakit olduğu gerçeğiyle yüzleşiyorum, bir yanım onu görmek istiyor.

Adımlarıma söz geçiremiyorum. Ellerim titriyor, bedenim, her bir yanımda fırtına, yine de dimdik yürümeyi başarabiliyorum. Bir rüzgar esse devrileceğim, bunu biliyorum fakat o gün, o gün dimdik yürüyorum.

"Günaydın." diyorum, odaya girer girmez, gözlerimi kimseyle buluşturmadan. Çantamı bırakırken göz ucuyla masayı, pencere kenarını süzüyorum, birkaç karşılık alıyor söylemim, süregelen bir tartışma var, Jeongguk yok, yutkunuyorum. Bir rahatlama alıyor beni, diğer bir yandan göğsüme çöreklenen korku, onu anlamlandıramaz oluyorum, yine gitmesinden deli gibi korkan bir yanım var, yutkunmalarıma engel oluyor.

dalgın ölü*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin