XXVII

15.6K 1.8K 1.5K
                                    

Sakın inmeye kalkma yoksa ayağın kayar,
Tutunacak dal yoksa uçurum bekler seni
Direnemezsen kapılır kaybolursun girdapta,
Aşk ki güzeldir kızım, saf ama ölümlüdür
Senin gibi küçük yaşta akıntıya kapılanlar
Kendi yansımalarını görür, yutar, boğulur.
-Aşk Ki Sevgili Kızım, Victor Hugo.

-Romeo and Juliet, Sir Frank Bernard Dicksee

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-Romeo and Juliet, Sir Frank Bernard Dicksee

Surveillance, George Ogilvie.

Yağmur yağıyor. Üç gecedir olduğu gibi, uyumuyorum. Gözlerim bir yıldız bulurum umuduyla göğü tarıyor. Gecemi aydınlatacak, karanlığıma ışık tutacak bir yıldız, yek bir yıldız, yalnız olsa, geceyi ellerinde tutsa da fark etmez, görmem yeterli.

Bulamıyorum. Yağmur bulutları tüm yıldızları yutmuş, karanlık üzerime üzerime geliyormuş gibi, boğuluyor gibiyim fakat yapay ışıklar gözlerimi acıtıyor, açmıyorum. Göğsümde geçmek bilmeyen bir ağırlık var, gözlerim bomboş, yalnızca gözyaşı döküyorum. On dört gecedir konuşmuyorum onunla, on beş günüm ölüm gibi geçiyor. Okula uğrar uğramaz toplantı odasının yolunu tutuyorum, orada oturuyor oluyor. Orada, elinde Doktor Faustus, oturuyor fakat okumuyor. Gözleri kitapta fakat okumuyor, biliyorum. Ölümüm oluyor. Gözlerine bakmak umuduyla yanıp tutuşuyor oluşum kendime olan saygımı sorgulatıyor fakat gözlerimi yine de çekmiyorum ondan. Varlığımı fark ettiğinde başını kaldırıyor, gözlerime baktığı an tüm kırıklarını görüyorum, ruhuma batıyor Jeongguk, ölüyorum, ölüyorum ona baktığımda. Sonra bakışlarını çekiyor benden, ölümden beter, için için sızlıyorum. Konuşmuyor, derslerine girip gidiyor okuldan, gözümün önünde benden yitiyor. Gözümün önünde yitiriyorum onu fakat kuruttuğu yapraklarımın acısını bir türlü unutamıyorum. Kanattığı ellerimi, parçaladığı aşkımı unutamıyorum, onu affedemiyorum, ölüyorum. Beni, ilk defa gittiğinde neden terk ettiğini anlıyorum, o günlerde. Öyle bir araf ki zira bu yaşadığım, dile gelmez, sözlere binmez bir ağırlık bindiriyor göğsüme. O kolay olanı seçiyor, her geçen gün gözleri önünde ondan yitip gitmemi izlemek istememiş, anlıyorum Jeongguk'u, anlıyorum, çok anlıyorum hem de. Anlıyorum anlamasına da onun gibiyim, affetmekten aciz her bir zerrem, her geçen gün ruhumdan koparak ölüyorum o sebeple.

Parkedeki yanık izleri, geçtiğim günlerde birer birer çoğalıyor, sokak lambasının cılız ışığı üstlerine düşüyor, gözlerim gölgelerine dalıyor bir süre.

"Dalgın bir ölüyüm." diyorum usulca, gözlerime iğneler batıyor âdeta fakat uyuyamıyorum. "Dalgın bir ölüyüm, dalgın bir ölüyüm ben."

Gereksiz bir kriz alıyor beni, yarınım yokmuşçasına dizlerime sarılıp haykırarak ağlıyorum, ismini sayıklıyorum defalarca, hissizleşene dek ağlıyorum. Gözlerime saat ilişiyor, üç olmak üzere, yeni bir iş gününe hazırlanmayacak olmak memnun ediyor beni zira rol kesecek enerjim yok.

dalgın ölü*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin