üçüncü bölüm

5.5K 813 579
                                    

"Bu sefer adını soracağım." Diğer gün de tabii ki konumuz aynıydı.

"Aynen, dün de baya şey konuşacaktın onunla ama kedi gibi kaldın karşısında Seo Changbin." Bana imalı bakışlar attığında sadece gözümü devirdim.

"Sadece heyecanlandım! Ben sert biriyim bir kere, herkesin hayalinde o seme karakter." Gözünü devirme sırası Hyunjin'e geçmişken ben sadece kendi dediğime gülmüştüm.

"Kıçımın semesi... ama bu sarışın daha tatlı durduğu için belki... ama hayır, kesinlikle seme değilsin."

Elimdeki havlu peçeteleri yerleştirirken bir tanesini yanımda şampuan yerleştiren Hyunjin'in kafasına attım. Darbeyi yediği gibi saçları dağılmış, bana iğrenir bakışlarını yolladı.

"Changbin siktir git! Bu şampuanı atarsam kafan kopar." Elindeki şişeyi bana doğru doğrulttuğunda biraz gülüp ona orta parmak çekmiştim.

Ah, bugün bir planımız vardı! O gün o saatte kasada olmayacaktım ve o da bana seslenecekti! Bu mükemmel planımı uygulamak için saat gelmişti bile.

Aman Tanrım, acaba yerime geçsem daha mı iyi olurdu?

"Hyunjin, içeri girdi." Fısıldayarak söylediğim cümleyle kafama hafifçe vurdu ve aynı şekilde cevap verdi o da içeri bakınırken.

"Gördüm, salak."

Sarışın çocuk kasaya geldiğinde ve çilekli sakızını aldığında etrafa bakındı, hadi beni çağır hadi lütfen.

"Şey... Biri bakabilir mi?" Etrafa saf bakışlarını atarken gördüğümde yüzündeki gülümseme büyümüştü nedensizce. Kayıp, yavru bir kedi gibi gözüküyordu ve cidden kim olsa o küçük burnunu ısırmak isterdi.

İşte bu!

"Ah, kusura bakma," tüm bu planı ben yapmamışım ve haberim yokmuş gibi yerime hızla geçtim ve konuşmama devam ettim. "Arkada peçeteleri yerleştiriyordum da, fark edememişim seni."

Oysa tüm bu laflarıma karşı sadece o siyah hareketli şeye koyduğu sakızı gözüyle işaret etti. Sonraysa sanırım bana acıdığından cevap verme zahmetinde bulundu, sağol ya. Gerçekten.

"Aslında her gün aynı saatte geliyorum, biliyorsun sanıyordum."

"Evet onu fark ettim ben de, her gün dördü yirmi iki geçe sadece bu şeyi... yani sakızı alıyorsun." Sakızı ona uzattığımda biraz gülümsedi ve şu güzel lafı ekledi;

"Sen her müşteriye böyle gayriresmi mi konuşursun?"

Çocuk bana lafı geçirmişti resmen. Arkadaş canlısı bir yapım varsa ben ne yapabilirdim ki? Al işte, şimdi de müşterilerle gayriresmi konuşan kötü ve kesinlikle ayın elemanı olmayan kasiyer olmuştum.

"Kolay gelsin." Ben düşüncelerime dalmışken o cevap beklemeden kapıdan çıktığındaysa ağzım yine açık kalmıştı, Hyunjin ise kahkaha atmaya başlamıştı bile.

"Gülme."

Tabii ki lafım onu etkilemedi.

"Hyunjin gülme dedim."

"YALNIZ NASIL KOYDU AMA LAFI!"

"YA GÜLMESENE!"

"Hissediyor musun o lafı götünde şu an? Ağrı yaptı mı? Doğru söyle." Şu an karşımda göz yaşlarını siliyordu Hyunjin, bir şeyleri abartmakta üstüne yoktu. Nefret ettiriyordu kendinden bu sürekli kaos ve drama arayışı sayesinde. Nerede olay, orada Hyunjin. Asla değişmez.

"Bende bir ağrı yok ama birazdan sende sağlam bir ağrı olacak." Yüzünün aniden ciddileştiğini görmek beni mutlu etti, arkasını döndüğü gibi ilerledi ve yarıda kalmış olan sayımına devam etti. Hah!

Tabii ki kırılmamıştı yani, korkmuştu. Ben bilirdim malımı.

"Minho hyung mu geldi?"

"KİM GELDİ Mİ?"

Hyunjin'in dediğiyle kasadan ayaklarımı resmen kalçama vura vura onun yanına geldim, daha hiçbir işi bitirmediğimden sağlam bir azar yeme ihtimalim yüksekti. Adam çıkmadan önce malların hepsini bitirin demişti ve ben...Hassiktir.

Onun yanına geldiğimde kafamda büyük bir darbe hissettim. Piç bana yumuşatıcıyla saldırdı ya! Resmen canıma, can varlığıma yapılan bir saldırıydı bu!

"Ya, ne oldu? Gel bitir şunları. Anca Minho adı geçince bir yerlerine takıyorsun." Ne diyebilirim ki, tamamen haklıydı.

"Ya Hyunjin!"

"Söyle." resmen acı içeren haykırışıma karşın yüzüme bile bakmadan verdi dönük cevabını.

"Ben yine onun adını sormayı unuttum oğlum." Derin bir nefes aldı içine yanımda yürürken.

"Salaksın ki."

####

Sizi seviyorummm (っ˘̩╭╮˘̩)っ

strawberry gum ✓Where stories live. Discover now