yedinci bölüm

5K 746 442
                                    

"TAVLADIM DİYORUM, TAVLADIM BE!"

"Changbin sabahtan beri başımda bunu anlatıyorsun bazen çok bıkıyorum senden, dün vermedi mi bunu sana zaten?"

"Ama sana şeyi anlatmadım, dün telefonda konuştuk-"

"Üç kere anlattın."

"Bak ne oldu biliyor musun, notta işte dokuzdan sonra ara yazıyordu ben de sana bir şeyler hissettim sanırım yazmış falan ben de aradım, n'aber nasılsın konuları geçti, dedim ki her gün bir paket gidiyor mu? O da şey dedi her iki saatte bir ağzına ikişer tane atıyormuş, son üç saatte teker teker tüketiyormuş nedeni de aromasının çabuk bitmesiymiş. Kalitesiz First ya... Ama tadı çok güzel, sen de çiğne dedi." Kırar mıyım ben papatyamı, ağzıma üç paket birden atarım be!

"Changbin."

"Efendim?"

"Bunlar cidden umrumun yüzde birinde bile değil."

"Ama dur en önemli yere gelmedik," Hyunjin markette oradan oraya koşup bir şeyler yerleştiriyordu kaçmak amacıyla ve ben de büyük bir zevkle küçücük yerde onun ayağının dibinden ayrılmıyordum.

"Bana sevgilisinin olmadığını söyledi, ben de benim de olmadığını söyledim." Bir yandan ben de ona yardım etmeye karar verdim yoksa gittikçe sinirleniyordu.

"Ondan sonra da haftaya buluşsak mı diye düşündük, gülüşü çok sevimliydi anlatamam sana... delirmek üzereyim Hyunjin, niye benimle ilgilenmiyorsun Hyunjin?"

"Çün-"

"Şey, sanırım rahatsız ediyorum ama kasada biri yok ve baya bir seslendim." Aman Tanrım. Dediğim her şeyi duymamıştı değil mi? Hyunjin'in suratına baktığımda gözlerinden yaş gele gele gülmemek için kendini cimcikliyordu.

"Hemen geliyorum." Dedim ve Felix ile -evet Felix ile, adını duyunca ben de şaşırdım ama Avustralyalıymış yani ne yaparsın- yan yana kasaya yürümeye başladık. Rezillik dizlerinden akıyordu cidden. Ne duymuştu acaba?

"Şey, konuşmaların ne kadarını duydun?" Ben kasaya yerleştiğinde bana baktı ve gülümsedi.

"Saat şu an yirmi beş geçiyor." Evet başka bir şey demesine gerek yoktu, konuşmaların hepsini duymuş. Sanırım fark etmeden yüz ifade garip bir şeye dönüşmüştü ki lafına şöyle devam etti;

"Ama benim hakkımda böyle düşünmene sevindim." Delirmek istiyordum.

"Sana senden hoşlandığımı söylemiştim."

"İnanmamıştım." Parayı elimde koyarken siktiğim lafını bitirdi, "hâlâ da inanmıyorum."

"Saçmalıyorsun." Omuzlarını silkti. BANA OMUZLARINI SİLKTİ? Cidden delirtmek için yapıyordu, aslında tek amacı benimle uğraşmak gibiydi.

"Bak Changbin," madem sen benim sinirimi bozarsın ben de senin bozarım.

"Senden büyüğüm." Derin bir nefes aldı ve sakız pakedinden iki taneyi açtı ve ağzına attı.

"Bak, Changbin hyung," ama böyle sakız çiğnerken de çenesi yukarı aşağı gidiyordu ve bu sanırım sakız çiğnemeyen Felix'ten daha tehlikeliydi. "İyi birisin, cidden öylesin ve seninle birlikte olacak kişinin çok şanslı olacağına eminim ama.... ben kendimi pek şanslı hissetmiyorum."

Bu ne sikimdi böyle? Facebook'um yok dese de iki bin on üç Facebook'unda takılı kalmış gibiydi... Keşke soğusaydım bu lafıyla ondan.

"Kolay gelsin." Annene kolay gelsin de tamam mı? Ellerinden öp onun.

Seni anlamıyorum Felix, bir önceki gün numaranı veriyorsun şimdiyse bu mu? Beni her kırdığında bir günlüğüne dahi olsa iyi davranacaksan cam bir bardak olmak istiyorum bebeğim.

Hmm... Sanırım ben de biraz dengesizim.

Keşke bu dediklerimi duysan. Ya da duyma, sakın duyma.

Am belki inanırdın.

Belki bunun için fazla mı erken? Eh işte.

Saçmalama bir aydır gözüme çarpıyorsun.

Belki kendini sana şanslı hissettirmeliyim Felix.

Bok ye Felix.

Çenen kopar o sakızları çiğneye çiğneye umarım.

###

bunu okuyan kişiiiii
seni seviyorummmm

(っ˘з(˘⌣˘ )
ben    sen

strawberry gum ✓Where stories live. Discover now