4: Sevişmek için mekan ayarladığına inanamıyorum.

7.8K 828 275
                                    

"Taehyung, çok tatlı oldun!"

Kafama geçirdiği küçük tavşan kulakları olan yumuşacık bereye bakarak kocaman gülümsemişti. Bugün dışarı çıkacaktık. Hava biraz soğuk olduğundan sıkı giyindiğime emin olmak istercesine kat kat giydiriyordu beni.

"Bebek gibi hissediyorum kendimi"

Homurdandığımda ellerini yanaklarıma yerleştirip dudaklarını sırasıyla burnumun ucuna, burnumla dudaklarım arasındaki o boşluğa ve en sona da dudaklarıma kısaca bastırdıktan sonra geri çekilip gözlerime bakmıştı.

"Sen zaten benim bebeğimsin" demişti. "Bu yüzden bebek gibi hissetmen çok normal"

"Senden büyük olduğumu bazen unutuyorsun" diyerek nazlanmaya devam ettiğimde gülmüş vebir elini belime sararak alt bedenlerimizi tamamen birbirine yapıştırmıştı.

"Sevişirken bir bebek gibi ilgi istediğini unuttuğun gibi mi?"

"Jungkook"

Utanarak mızmızlandığımda yanağımı öpüp geri çekilmişti.

"Efendim bebeğim?"

Belimi okşayarak cevap vermesi beni güldürürken başımı omzuna yaslayarak ona sarılmıştım. Gözlerimi kapatarak boynuna sokulduğumda bir eli ensemde dolanıyordu.

"Sevgi saatimizi dışarıya saklayalım" demişti beni bir süre sonra yavaşça kendisinden ayırırken. "Sadece öğle güneşinde çıkabileceğimiz için daha fazla vakit kaybetmek istemiyorum. Gideceğimiz yerde bol bol sarılıp öpüşürüz zaten"

Onu onaylayarak üzerini giyinmesi için geri çekilmiş, hazır olduğunda ise elini tutarak diğer elimle de koluna hafifçe sarılmıştım. Ondan ayrı kalmaya artık tahammül edemiyordum. Her an ona temas etmek, onu hissetmek istiyordum. Her ne kadar benim yüzümden işinden ayrılıp düzenini bozduğum için kendimi kötü hissetsem de bu gerçekten çok iyi gelmişti bana. Bunalıp girdiğim krizler artık yoktu, yemeğimi düzgün yiyordum, insanlara zorluk çıkartmıyor, herkesin sözünü dinliyordum. Bütün bunlardan herkes tek bir şey çıkartmıştı.

Bana iyi gelen tek şey Jungkooktu.

"Nereye gideceğiz?"

Maskemi takarken sorduğumda birkaç saniye gözlerime bakıp iç geçirmiş ve gülümseyerek dudaklarını açıkta kalan tenime bastırmıştı. Sanırım bu minik öpücükleri beni hayata bağlayan en önemli şeydi.

"Güzel manzarası olan bir yere" diyerek elimi bırakmış ve önünde durduğumuz arabanın kilidini açıp benim kapımı açmıştı. Bindiğimizde ise şaşkındım. Araba mı almıştı?

"Arabanı satmıştın?"

"Evet" demiş ve gülümseyerek arabayı çalıştırmıştı. "Benim değil zaten. Doktorunun arabası" diye eklediğinde anladığımı belirten mırıltılar çıkarmıştım.

"Sen iyileştiğin zaman yeni bir tane alırız. Bu tür arabaları seviyorum. Alırsam böyle bir şey alırım herhalde"

Sessiz kalarak onu hafif bir baş hareketiyle onaylamıştım. İyileştiğim zaman yapmak ve almak istediği çok şey vardı. Eğer filmim tutarsa hatrı sayılır bir miktarda paramız olacaktı ve ben o parayı Jungkookun istekleri dışında hiçbir şey için harcamayacaktım. Yanımda kalarak, beni asla bırakmayarak verdiği emeği asla geri ödenecek cinsten bir şey değildi ama eğer iyileşirsem tüm varlığımı, kendimle birlikte ona adayacaktım. Belki bu şekilde yaptığı iyiliğin karşılığını ona bir nebze olsun ödeyebilirdim.

Kısa bir süre sonra arabadan inip sessiz, fazla insanın olmadığı, yeşilliklerle dolu bir alana girmiştik. Biraz ileride tatlı bir kafenin olduğunu görebiliyordum. Elimi tutarak yavaş hareketlerle oraya doğru ilerlerken etrafı inceliyordum. Oldukça serindi hava. Ama güzeldi. Ağaçlık alan olmasının verdiği bir serinlinlikti sanırım.

Record! :taekookWhere stories live. Discover now