30

7K 656 1.2K
                                    

Bu bölüm senin için misanthropecherry 💞

Helsby Lisesi'nde bir kez daha öğle arası zil çalarken öğrenciler dersin öğretmeninin "Afiyet olsun." lafını bile dinlemeden kapıya hücum etmişlerdi. Harry daha zil çalmadan tüm eşyalarını toparladığı için ayağa kalkıp kapıya ilerleyen ilk kişiler arasındaydı. Liam hala toparlanıyordu, Niall ise her şeyini dağınıkça kucaklamıştı.

"Beklesene Harry, yemeğe birlikte gidelim." dedi Liam kalemlerini kalemliğine doldururken. Harry ona bakıp şirince gülümsedi. "Siz ikiniz gidin, benim biraz işim var öyle geleceğim."

Niall merakla "Ne işi?" diye sordu. Liam da her şeyini toparlamış Harry'ye bakıyor, ondan gelecek cevabı bekliyordu.

"Şey, kütüphaneden bir kitap alacağım da ödev için, sonra gelirim."

"Biz de gelelim seninle, oradan yemekhaneye geçeriz." diyerek ona yaklaşan Niall, Harry'den olumsuz bir baş sallaması aldı.

"Yok yok, kendim hallederim. Hadi gittim ben, görüşürüz." Harry ona da Liam'a da konuşma hakkı tanımadan hızla sınıftan çıktı. Kendi dolabına doğru ilerlerken cebindeki telefona ard arda bildirimler geldiğini hissediyordu, bu yüzden daha da acele etti.

Dolabın üstündeki kilide şifresini girip kapağı açtı, düzenli olan her şeyin üstüne elindekileri atıp kapağı geri kapattı. Ardından sırtını dolaplara yaslayıp telefonunu cebinden çıkarttı.

°

louist91: Kütüphaneye gidiyorum

Dur dur

Plan değiştirdim, spor salonuna gel

harrystyles: Ne oldu

louist91: Maç var, spor salonundalar

Oliver da burada

harrystyles: Oliver kimdi

louist91: Hani Ashley hanımefendinin çocuğunun babası

harrystyles: Haaa

İktidarsız desene

louist91: Güldürme de gel buraya ndnskcnslxndlxnsldn

harrystyles: Tamam tamam uçuyorum

°

Harry yeniden telefonunu cebine atıp koşar adımlarla merdivene yürüdü. Öğle arasında spor salonu açık olurdu, genelde birkaç kişi maç yapardı. Bu sefer orada oyun oynayanlar arasında Louis ve Harry'nin iki hedefi vardı.

Merdivenlere çizdiği uygunsuz resimlerin üzerinin farklı bir boyayla kapatıldığını görünce istemsizce sırıttı. Emek vardı orada yahu!

Alt katın koridorunda ilerleyip spor salonundan içeri girdiğinde gördüğü ilk şey maç yapan oğlanlar ya da onları izleyen diğer öğrenciler değil, Louis olmuştu. Okul formasının üstüne gri ince bir hırka giymiş, başına da gri bere geçirmişti. Bere kötü saç günlerinde takılmaz mıydı, neden saçları bu kadar güzelken bir de bere takıyordu ki?

Neyse.

Harry onun da kendisine baktığı bir anda işaret parmağıyla 'gel' hareketi yaptı. Herkesin içinde yan yana görülürlerse dikkat çeker diye düşündüğünden, onu koridora çağırmak istemişti. Fakat Louis onun isteğine uymadı. Aynı şekilde ona gel işareti yapıp soyunma odasına yürüdü. Pekala...

O gözden kaybolur kaybolmaz Harry içeri girdi. Seyircilerin arasından geçerek az önce Louis'nin gittiği yere yöneldi.

Planları gayet basitti. Cooper'ın telefonunu ele geçirip onun zil sesini uygunsuz bir şeyle değiştirecek, herkese de onun ifşa fotoğraflarını göndereceklerdi. Evet, ikinci kısım tam anlamıyla bir bilişim suçuydu ama Louis arkasında iz bırakmayacak kadar akıllıydı. En azından Harry öyle umuyordu.

İçeri girdi, kendisini beklemekte olan Louis'nin yanına yürüdü. "Geldim. Ee, ne yapıyoruz?"

"Önce Cooper'ın çantasını bulmamız lazım, telefonu da içindedir. Maç boyunca cebinde taşıyacak hali yok ya."

"Tamam." Harry etrafına bakındı, rastgele sağa sola atılmış olan çantalara göz attı. Sonunda lacivert renkli sırt çantasını işaret etti. "Bu. Bu onun."

"Nasıl- doğru ya, pardon." Louis elini havada sallayarak kendi sözünü kesti. Harry'nin kendisine gösterdiği çantanın fermuarlarını bir bir açıp telefonu aramaya koyuldu.

"Doğru ya derken ne demek istedin?" diye sordu Harry.

"Hiç."

"Ne demek hiç?" Harry onun üstüne yürüdü. "Düzgünce söylesene, ne demeye çalıştın?"

"Şunu demeye çalıştım..." Louis sonunda bulduğu telefonu eline aldı, çantanın fermuarlarını kapattı. "Cooper'a aşıksın ya, çantasını bilmen normal."

"Aşık falan değilim-" Harry bağırmaya hazırlanmıştı ki Louis elini onun ağzına kapatarak susturdu. "Birileri geliyor."

İkisi de ayak seslerinin geldiği yöne döndüler. İki kişinin sohbet edişi duyuluyor, sesleride gittikçe yaklaşıyordu. Louis Harry'nin ağzındaki elini indirip onun kolunu tuttu, adımları duyulmasın diye parmak ucunda yürüye yürüye duş kabinlerine doğru çekiştirdi. Bulduğu ilk kabinin kapısını açtı ve kendisiyle birlikte Harry'yi de içeri aldı.

"Bana bak." diye fısıldadı Harry. "Ben o aptala aşık değilim."

"Tabi, herkes aşık olmadığı kişinin çantasını gözü kapalı bulur. Olabilir böyle şeyler."

"Hafızam kuvvetlidir-"

"Peşinde az dolanmadın sonuçta, arkasında gezinirken direkt çantasını görmüşsündür." Louis umursamazca omuz silkip arkasına yaslandı. Zaten toplamda dört fayanslık bir alandalardı, uzaklaşmamıştı bile. Ama Harry inatla ona yaklaştı. "Senin çantan siyah. Değil mi? Seninkini de biliyorum."

"Hayatının aşkını izlerken araya mı kaynadım, yoksa zaten herkesin çantası siyahtır diye salladın mı?" Louis sahte bir şekilde gülerek sorduğunda Harry surat astı. "Louis, ona aşık değilim."

"Tamam, nasıl dersen öyle olsun."

Louis inanmadığını o kadar belli ediyor, o kadar alaycı konuşuyordu ki, Harry sinirden gözünün döndüğünü hissetti. Sinirlendiğinde ne yaptığını bilmezdi. Sonraki yüzyıl boyunca "Keşke bunu yapacağıma kendimi özgürlük heykeline assaydım." diyeceğinin farkındaydı.

Yine de kendisine "Dur!" diye bağıran meleği susturup sol tarafındaki şeytanı dinledi ve saniyeler içinde kendisini karşısındaki şeytanı öperken buldu.

MISANTHROPE CHERRYWhere stories live. Discover now