are you gonna destroy the whole world

40 13 3
                                    




Nefes nefese köşeyi döndüğümüz zaman gölgemin yine karanlıklar içinde kaybolduğunu gördük. Minseok hyung nefes nefeseydi, eğilip ellerini dizlerine yasladı ve ağzını kocaman açarak ciğerlerini havayşa doldurmaya çalıştı. Ondan hallice bir şekilde dibimde duran elektrik direğine yaslandım. "Jongdae." dedi. "Jongdae sana da gölgene de sokayım, tamam mı?" Soğuk havaya rağmen terden boncuk boncuk olmuş alnını sildi. "Bizden kaçtığı kaçıncı yerdi bu? Altıncı mı?" Başımı iki yana salladım. "Aşağı mahalledeki parkı sayarsak yedinci." Eliyle alnına vurdu "Zam almalıyım." diye mırıldanırken. "Kesinlikle zam almalıyım."

Bir süre soluklandık, pusula bizi hiç bilmediğimiz sokaklara götürdü, kıkırtılarla dolu sohbetler aramızdaki soğuk havayı doldurdu. Işıklarla dolu bir ara sokakla karşılaşınca orada biraz oyalandık, pusula bizi Köşede kalmış bir demir kapıya götürdü. Minseok hyung uçar gibi gittiği işlemelerle süslü demir parmaklıklı kapıya bir çocuk hevesiyle atıldı ama ittirdiği kapı milim yerinden oynamayınca duraksadı. Kapıya iki eliyle birden tekrar asıldığında kilitli olduğunu fark edip yüzünü bana döndü ve demir parmaklıkları sımsıkı kavrayıp bir çocuk gibi dudak büzdü. Yanına gidip eğilirken, anlamamış şekilde baktı. Biraz eğilip birleştirdiğim ellerimden ona bir basamak yaptığım zaman tilki gibi bir gülüş tüm yüzünü kapladı. "Gittikçe eğlenceli oluyor." dedi demirlere asılıp elime basarak kapının üstünden sıçradığında. Öteki tarafa iki ayağının üstüne mükemmel bir dengeyle düştü, gerçekten bir kedi gibiydi. Pusulayı parmaklıkların arsından ona uzatıp kendimi de kapının üstünden yukarıya çektim. Kapının üstünden yuvarlanır gibi geçtikten sonra etraf bir an karardı ve kendimi sırtüstü yerde uzanırken buldum. Tam tepemde bulanık görüntüsüyle kahkahalarını elinin tersiyle bastırmaya çalışan bir Minseok hyung vardı. "Bir şeyde de iyi olma, tek bir şeyde."

Ben doğrulurken ellerini iki yanına açık gülümsedi. "Elimde değil, çok iyiyim."

"Yürü hyung." dedim, "Yürü deli oluyorum." O çok eğlenir yüz ifadesi ile pusulayı tekrardan bana verdi ve hemen arkamdan adımlamaya başladı.

Bahçelerin içinden geçtik, gecenin geç saatleri olmasına rağmen hala canlı olan sokaklardan ve sakin sitelerin içinden. Bir süre boyunca durmamıza gerek kalmadı, gölgem karşımıza çıkmadı.

En sonunda bana tanıdık gelen bir semte girdiğimizde toplanmış bir pazar alanı dikkatimi çekti. Pusulayı bir anlığına boş verip gözüme çarpan bir yere doğru yürüdüm. Minseok hyung arkamdan seslendi ama dönmedim. Biraz ileride, toplanmış bir oyuncak tezgahının oraya düşmüş plastik sahte bir çiçek vardı. Uzanıp onu yerden aldım. "Bir kere dinle beni ya. Kafana göre takılıyorsun diye iki kere gölgeni parmaklarımın arasından kaçırdım. Gideceği de vardı aslında ama dinlesen beni ne olur ki? Bakma dedim mesela o ara sokakta, baktın kafamızı eziyorlardı az kalsın." Konuşmaya devam ederken yine onu hiç takmadım, ellerimi saçlarına atışımla birden konuşması bıçakla kesilmiş gibi durdu. Yüzüne düşen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdım ve sahte çiçeği tam oraya koydum. Soğuktan al al olmuş yanakları, kocaman açtığı çakmak çakmak gözleri ve hafif aralık ağzıyla yüzüme bakakaldı. "Çok yakıştı hyung." dedim diyecek başka bir şeyim yokken. Yutkunduğunu gördüm. Gülümsedim, bir an duraksadı ve sonra o da bembeyaz dişlerini bana sundu.

Yürüyüp bir adım öne geçtim, beni sessizce takip etti. Kafamı çevirip ona baktığım kısacık bir anda parmaklarının sahte çiçeğin üstünde dolaştığını gördüm. Birkaç dakikalık yürüyüşün sonunda tanıdık bu semt beni daha tanıdık sokaklara çıkardı. Buraya geleceğimi tahmin etsem bile bu karşılaşmayla bir an duraksadım. Minseok hyung fark etmedi ama ben, pusulaya bakmayı artık kesmiştim.

a night with peter pan  "xiuchenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin