love hurts

778 130 39
                                    

5 Ocak 2003

“Çekil oradan,” dedi, arkadan bir ses. “Tıbbi müdaheleden pek anlamam, ama en azından kanamayı durdurup ağrısını geçirebilirim.” Anathema üstünde bir sürü değişik şey olan bir tepsiyle geldiğinde, Crowley mecburen kenara çekilmek durumunda kalmıştı. Huzursuzdu, Aziraphale'in kendisine söylediği şeyi düşünüyordu. Canı yanıyordu, meleğin acı çekerken bile kendisini bırakıp gittiği için özür dilemesinden nefret etmişti. Kahroluyordu, elinden hiçbir şey gelmiyordu.

Burada bir not düşmek isterim: Aslında Crowley'nin elinden gelmeyecek şey yoktu. Bir mucize yapabilir ve hiç zorlanmadan Aziraphale'i iyileştirebilirdi. Elbette kanatlarını geri getiremezdi ama en azından yarasını iyileştirebilirdi. Şu anda bunu yapamamasının sebebi ise muhtemelen aşırı alkollü olmasının ve Aziraphale'i bu hâlde görmenin geçirttiği şoktu. Böyle bir yeteneği olduğunu bile unutmuş gibi görünüyordu. O, şu anda sevdiğini kaybetmek üzere olan sıradan bir insan kadar mahvolmuş, aklı başından gitmiş, umutsuz bir âşıktı.

Genç Cadı, kendinden emin ve son derece dikkatli bir şekilde tüy köklerini inceliyordu. Elinde büyük bir şişe vardı, içindeki sıvı şeffaftı ve Crowley bunun ne olduğunu kavrayamamıştı. Anathema bu sıvıyı kanayan köklere azar azar damlattıkça tüylerin arasından buharlar yükseliyor, Aziraphale ise acıyla inliyordu. Crowley bu sahneye daha fazla tanıklık edemeyeceğini düşünüyordu. “Canını yakıyorsun,” diye tısladı. “Düzgün yap şu işi.”
“Eğer ona yardım etmemi istiyorsan kes sesini.” Anathema soğukkanlılıkla konuşurken bile işine devam ediyordu. Eski karışımları her zaman işe yarardı. Yaraların kan sızdırmayı bıraktığını, üzerlerinde sarı renkli minik minik baloncuklar oluşmaya başladığını gördü. Zamanla iyileşecekti.

Crowley kesinlikle bir kriz geçiriyordu. Çıldırmış gibi Aziraphale'in her iniltisinde duvarlara vuruyor, bir şeyleri deviriyordu. Elindeki havlularla kalakalmış Newt ise bırakın onu durdurmayı, ona yaklaşmaya bile korkuyordu. En sonunda iblis odadan çıktı, evin salonunda volta atarak yürürken aklında tek bir şey vardı; ölüm. Hiçbir zaman savaşı gerçekten isteyen biri olmamıştı, ama şimdi Yukarı'nın o lanet olası meleklerini yavaş yavaş, zevkle öldürmeyi düşlüyordu. Eğer Aziraphale kendinde olsaydı, onu kolaylıkla sakinleştirebilirdi ama değildi ve Crowley'i durduracak hiçbir şey yoktu. Pekâlâ, aslında bir tane vardı; o da yine Aziraphale'di. Yanında olmayı istiyordu, bu yüzden Yukarı'nın beyaz duvarlarını kırmızıya boyama fikrini bastırdı. Şimdilik.

Yarım saatlik bir sürecin sonunda Anathema odadan çıktı. Crowley bir koltukta oturmuş, başını avuçlarına gömmüştü. Genç Cadı, iblisin yanına ilerleyip gururla konuşmaya başladı. “Yaralarına biraz Örtücü Sıvı döktüm, zamanla iyileşecektir. Ağrıları için de tabii ki aspirin yeterliydi. Şimdi biraz dinlenmesi gerekiyor, sabaha daha iyi olur.”
Crowley duyduklarıyla birlikte ayaklanmıştı, cadıya hiç bakmadan odaya koştu. Anathema iblisin ardından, “Tabii, teşekküre hiç gerek yok.” dese de, Crowley'nin yaşlarla parlayan yılan gözlerini gördüğünde üstelememişti. Ardından gelen Newt'le birlikte koltuğa yerleşmiş, anlaşıldığı üzere bu gecelik kaybettikleri yatakları yerine koltukta uyumaya çalışmıştı.

Crowley aceleyle odaya girdiğinde yatakta uzanan bedeni görünce duruldu. Yavaş adımlarla ona yaklaştığında meleğin arkasındaki beyaz havluların da kan kırmızısına döndüğünü fark etmişti. Paramparça olmuş beyaz kanatları şimdi kırmızı ve sarı irinin birleşimiyle yatağa düşmüş, titremeyi kesmişlerdi. Aziraphale ise rahatlamış görünüyordu. Gözleri kapalıydı, yüz kasları kasılmayı bırakmışlardı, aralık dudakları arasından düzenli nefesler veriyordu. Crowley bu görüntüyle rahatlayarak iç çekti. Dikkatle yatağın diğer tarafına geçti ve meleğin yanına yerleşti. Sırtını yatak başlığına dayadıktan sonra Aziraphale'i nazikçe göğsüne doğru çekti. “Ben özür dilerim, Aziraphale,” diye fısıldadı, kendisini duymayacağını bilmenin lüksüyle. “Bu defa seni kurtaramadığım için.”

İblis, göğsünde uzanan meleğin sarı saçlarını okşuyordu şimdi. Upuzun gece ağır ağır ilerlerken, tatlı mırıltılar eşliğinde uyuyan meleğinden bir an olsun ayırmadı gözlerini. Crowley'nin gece boyunca fark ettiği birkaç şey olmuştu; Aziraphale'in saçları yumuşacıktı, uyurken hafifçe horluyordu ve yılan ona gerekirse savaş çıkarıp uğruna ölecek kadar âşıktı.

good old-fashioned lover boy | good omensWhere stories live. Discover now