highway to hell or stairway to heaven

765 113 41
                                    

5 Şubat 2003

Crowley sahiden sözünü tutmuş ve Michael'ın peşini bırakmış gibi görünüyordu. Ya da Aziraphale öyle sanıyordu. Bir süredir birlikte yaşıyorlardı ve gün boyu birlikte eğleniyorlardı. Melek, iblise sürekli ve zorla yemek yedirip duruyordu. Yaptığı tatlıların nasıl olduğunu anlamak için onu kullanıyordu da diyebiliriz. Crowley ise her seferinde, “Çok lezzetli,” diyordu, dolu ağzıyla. “Kesinlikle bu seferki en iyisi.”
Bu övgülerle gururlanan Aziraphale ise yeni tariflerini kendisi denediğinde hayal kırıklığına uğruyor, berbat tatlara sahip tatlılarını çöpe döküyordu. Ancak Crowley'nin onu üzmemek için her seferinde bu iğrenç şeyleri yemesi içini sıcacık yapıyordu.

Bugün de yedirdiği neredeyse katılaşmış acı pudingin ardından, Aziraphale iblisi dışarı çıkarmıştı. Sık sık gittikleri St. James Park'a geldiklerinde ona özür niteliğinde istediği sosislilerden almış, ardından birlikte yürüyüş yapmışlardı. Hava buz gibi olsa da, buna alışkın Londralılar kışı kalabalıktan uzak, sakin sokaklarda karşılıyorlardı. Tıpkı Aziraphale ve Crowley gibi birçok çift, parkta el ele yürüyüşe çıkmışlardı ve birlikte romantik dakikalar geçiriyorlardı. Crowley etraftaki insanları gördüğünde bir süredir rafa kaldırdığı planını hatırladı. Ardından ürkekçe, kendi elinden birkaç santim ötedeki Aziraphale'in eline değdirdi parmaklarını. Meleğin geri çekmemesinden cesaret alarak yavaşça elini tuttu ve parmakları arasından geçirdi kendininkileri. Bunun üzerine Aziraphale şaşkın bir gülümsemeyle ona dönüp bakmış, ama yine geri çekmemişti. Crowley de ona kaşlarını çatarak omuz silkti. “Herkes yapıyor.”

13 Şubat 2003

Serin bir akşamdı. Aziraphale sahafın arka tarafında oturmuş, yeni yaptığı sufleyi yiyordu. Crowley birkaç kaşık aldıktan sonra her zamanki gibi çok lezzetli olduğunu söyleyip ön tarafa geçmişti. Aziraphale'in duymaması için son derece sessiz bir şekilde hareket ederek dükkandan çıktı ve Bentley'ine atladı. Teybine Best Of Queen kasedini taktıktan sonra yola çıkmıştı. Freddie Mercury, We Will Rock You şarkısını söylerken Bentley son hızla büyük bir plazaya ilerliyordu. Cennet'e birçok giriş vardı, ama Crowley'nin kullanabileceği tek giriş bu binadaki merdivenlerdi; ana giriş.

Arabayı bir köşeye çektikten sonra hiddetle indi. Hızlı adımları çabucak binanın içini bulmuş ve göğe yükselen merdivenleri ikişer ikişer tırmanmaya başlamıştı. Uzun süredir bu günü bekliyordu ve yavaş hareket edecek kadar sabrı kalmamıştı. Cennet'in beyaz duvarları önünde durduğunda iki melek onu karşıladı. Artık onu tanıyorlardı ama bir iblisin buraya gelip durması onları huzursuz ediyordu. “Bana Michael'ı çağırın.”
Crowley hiddetle bağırdığında, siyah camlı gözlüklerin ardından bile sarı gözlerinin alev almış gibi gibi parladığını görebiliyorlardı. Aceleyle söyleneni yaptılar, kesinlikle kafayı yemiş bir iblise bulaşmayı istemiyorlardı.

Birkaç dakika sonra geniş alanın başında beliren Michael, tek eliyle diğerlerine çıkmasını işaret etti. Gri bir takım elbise giymiş kadın suretindeki Başmelek, Crowley'nin birkaç metre ilerisinde durduğunda yüzünde alaylı bir gülümseme vardı. “Ne istiyorsun.. Imm, neydi adın? Crowley?”
Bu alaycılığı iblisi daha da sinirlendirmekten başka bir işe yaramıyordu. Crowley sıktığı yumruklarıyla ona yaklaştı. Öyle öfkeliydi ki, alnındaki damarlar belirginleşmişti. “Bir daha..” derken, Michael'ın boğazını kavradı. “Ona dokunursan..” Şimdi gerçekten bir yılan gibi tıslıyordu. Başmeleğin boğazını sıkarken onu beyaz duvara doğru itti. “Tanrı ya da Şeytan, her ne haltsa şahidim olsun ki..” Burnundan soluyordu, ona iyice yaklaşıp gözlerine tehditkâr bir şekilde baktı. “Seni öldürmekten beter ederim.”
“Bitti mi?” diye sordu, Michael. Sesindeki alaydan hiç etkilenmediği anlaşılıyordu. Sanki o değil de bir başkası boğazlanıyormuş gibi rahattı. Crowley gözü dönmüş bir şekilde onu parçalamaya hazırlanıyordu ki meleğin bir parmak şıklatmasıyla geriye doğru uçtu. Geldiği merdivenlerden aşağı doğru yuvarlanmaya başlamadan önce Başmeleğin, “Ahmak iblis, kesinlikle kusurlu.” dediğini zorlukla duymuştu.

Merdivenlerden epey sarsıntılı düşüşünün ardından Crowley ağrıyan kolunu tutarak ayağa kalktı. “Sikeyim,” diye sızlandı. “İkinci kez atıldım resmen.”
Öfkeyle plazadan çıkıp arabasına geri dönerken gecenin bir yarısı olmasını umursamadan bağırıyordu kendi kendine. “Sanki sizin boktan Cennet'inize bayılıyordum!”

×××

Guys, epey kısa bir bölüm biliyorum ama bu mini bir fic zaten.

Ve bu bölümü de, tanışmamızın altıncı yıldönümünde İrem'e ithaf ediyorum.

Ayrıca 5 Şubat'ın Michael Sheen'in doğum günü olması detayını da hatırlatmak isterim.

good old-fashioned lover boy | good omensWhere stories live. Discover now