rumors

2.6K 240 239
                                    

“James, yapma.”

Remus'un gülüşü revirde yankılanıyordu. James kumral çocuğun belini gıdıklıyor, onu kahkahalara boğuyordu. Peter ise yan taraftaki yatakta oturmuş, sırıtarak onları seyrediyordu. Tamamen kendi hâllerindelerdi, öyle ki kapının açılma sesini bile duymamışlardı. Elinde koca bir tepsiyle içeri giren Sirius, dikkatli adımlarla onlara yaklaştı ve tepsiyi Peter'ın yanına yatağa bıraktı. Onu henüz fark etmiş olan üçlü hemen getirdiği yiyeceklere bakınmaya başlamışlardı. “Umarım biraz krep vardır,” dedi, Remus. “Öyle açım ki.”

“Sana yedirmemi ister misin, bebeğim?”
James sırıtarak sorduğu sırada Sirius somurtmuştu. Remus ise çocuğu onaylamış ve neşe içinde kahvaltılarını etmeye başlamışlardı.

Tek keyifsiz olan kişi Sirius'tu. Günlerdir Remus ona tek bir kelime bile etmemişti, üstelik James de sürekli Remus'la ilgiliydi. Aylak'ın eşcinsel olduğunu açıkladığı günden beri böyleydi. Sirius artık sorunun ne olduğunu anlamıştı. Söylediği sözler için pişmandı ama onlar çocuğun pişman olduğunu göremeyecek kadar ilgisizlerdi Sirius'a karşı. Söylediği şeylerde ciddi bile değildi oysa, yalnızca takılmak istemişti. Remus'un alınacağını düşünememiş, dönüşüme bir hafta kalmasının alınganlığını hesaba katmamıştı. Şimdiyse hepsi bir anda ona düşman olmuş gibilerdi.

“Aç ağzını, süpürge geliyor.”

James neşeyle çatalı Remus'un ağzına uzattı. Çocuk çataldaki salamı alıp yemeye başladığında ise ekledi: “Aferin benim prensesime.”

“Kusacağım şimdi, sizi rezil aşk böcekleri. Kendinize bir oda bulun.” Peter sırıtarak konuştuğunda Sirius şok içinde ona baktı. Ardından bakışları ikiliyi bulduğunda kaşları çatıldı ve bir anda ayağa dikildi. Remus ve James çıkıyorlar mıydı yani? Bu bir yandan çok anlamsız gelse de, Peter'ın dediği şeyden ve günlerdir olan yakınlıklarından sonra bu her şeyi açıklardı. Boğulacakmış gibi bir hisse kapıldığında, kendisine dönen meraklı bakışları görmezden gelerek koşarak hastane kanadını terk etti.

Sirius ne kadar süredir koştuğunu bilmiyordu. Avluya ulaştığında nefes nefese kalmış bir şekilde durdu. Sütunların kenarında yere çöktü. Bir süre soluklanmış olmasına rağmen boğazındaki garip his geçmemişti. Yutkunamıyordu, küfür etmek istiyor ama ağzından kelimeler çıkmıyordu. Yüzünde dehşet ifadesi vardı, gelip geçen insanların bakışlarının farkında bile değildi. Neden böyle hissediyordu? İhanete uğramış gibi, canı yanıyordu.

Bir süre öylece, nefes almak için çırpınarak oturduktan sonra sonunda aklını biraz olsun toparlayabilmişti. Arkasındaki sütuna sırtını dayayarak gözlerini yummuş, derin bir nefes almıştı. Pekâlâ, hislerine henüz mantıklı bir açıklama bulamamış olabilirdi, ama en azından ilk şoku atlatmıştı. Belki de yalnızca ona söylemedikleri için bu kadar üzülmüştü, yani başka neden olabilirdi ki zaten?

“Hey, Black. Ne bu hâl? Yoksa sevgilin seni aldattı mı? Ama dur, senin sevgilin yoktu. Çünkü kızlarla oynayan duygusuz bir orospu çocuğusun. Ağlamaya devam et, pislik.”

Altıncı sınıflardan bir kız önünde durup da ona küfür etmeye başladığında Sirius şaşkınlıkla ona baktı. Kızı tanımıyordu bile ve söyledikleri de umurunda sayılmazdı. Sadece ağlamakla ilgili söylediğine takılmıştı. Elini yüzüne götürdüğünde akmakta olan yaşları fark etti. Bunca zamandır, hem de herkesin içinde ağlıyor muydu yani? Hissettiği acıya o kadar odaklanmıştı ki, bunun farkına bile varamamıştı. Aklı darmadumandı, çünkü Remus ve James çıkıyorlar.

“Sus,” dedi, ona küfür eden kızın yanında beliren sarışın. Alçak sesle konuşuyordu ama Sirius onun dediklerini yine de duymuştu ve o an dünyanın başına yıkılması sözünü gerçek anlamıyla hissetti. “Duymadın mı? Kardeşi İsmi-Lazım-Değil'in destekçilerindenmiş, bu korkunç bir şey. Onu rahat bırak.”

“Ciddi misin?” Alt sınıftaki kız inanamayan bir ifadeyle sormuştu.

“Avery ve Rosier için de bu söylentiler var. Hani şu Regulus Black'in sürekli takıldığı çocuklar.”

Kızlar çoktan dedikodu yaparak uzaklaşmışlardı ama Sirius hâlâ onların arkalarında bıraktığı boşluğa anlamsızca bakıyordu. Bir anda bütün dünyası karanlığa gömülmüştü sanki. Lanet bir bataklığa düşmüştü ve tamamen içine batmıştı. Üstelik onu bu bataklığa çeken de öz kardeşiydi. Önce dostları, ardından kardeşi. Sanki tüm bu insanlar onu hızlıca öldürmek yerine yavaş yavaş, işkence ederek süründürüyorlardı. Ve işte, yine başlıyordu ciğerleri oksijeni reddetmeye. Üstelik bu kez misliyle dönmüştü.

×××

Bugün de Sirius'a yakalım, aga be.

quarter past midnight | wolfstarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin