scars and chocolates

2.4K 201 56
                                    

“Korkma,” diyordu, biri boğuk sesiyle. “Evdesin, iyisin, benimlesin.”

Yatakta uzanan çocuğun bedeni şiddetle sarsılıyordu. Gözlerini açamıyor, konuşamıyordu. Ama sesin söylediklerinin aksine o, korkmuyordu. Tüm bu ilk uyanış krizlerine alışkındı. Onun için tek problem, bir kabus gibi yarım yamalak hatırladığı görüntülerin gerçekten yaşanmış olmasıydı. Bu defa, öncekilerden farklı olarak çok daha korkunç görülere sahipti ve onların gerçeği yansıtması ihtimali çocuğu dehşete düşürüyordu.

Zorlukla araladığı gözlerine rağmen hâlâ boğuluyormuşcasına nefesler alıyordu ve gözlerini açmanın da ona hiçbir faydası olmamıştı. Tam tersine, karşılaştığı manzara yüzünden ciğerleri söküp alınmış gibi, çaresizlik içerisinde yattığı yerde çırpınmaya başladı. Önceki geceden bildiği her şeyin gerçek olması ona çok daha büyük bir acı veriyordu. Dönüşümün zorluğu veya bedenindeki yaraların sızısına alışalı yıllar olmuştu. Zihninde sahneler siyah bir perdenin ardında yeniden oynatılmaya başladığında gözlerini sıkıca kapattı.

Yeniden Bağıran Baraka'daydı. Açlığını, vahşiliğini, kana olan dayanılmaz isteğini hissediyordu. Büyük gözlerini karşısındakilere dikmiş, çevresindekileri dikkatle inceliyordu. Geyik, köpek ve fare. Evet, herkes buradaydı. Güzel bir gezintiye çıkabilirlerdi. Kurtadamın okula ya da bir başka yere saldırmaması için evde kalması bir koşuldu, ancak Dumbledore'un bilmediği bir şey vardı. O da Remus'un yalnız dolaşmadığıydı, bu yüzden çocuklar bazı zamanlarda kurdu ormana ya da köye götürürlerdi. Yalnız başına vahşice çırpınarak kendine zarar vermesindense doğal bir ortamda sakince gezinmesini istiyorlardı, arkadaşlarıyla.

Görüntüler hızla kayıp geçiyor, Remus'un zihnine o korkunç anlar doluşuyordu. Ormandalardı, ne kadar ilerlediklerini bilmiyordu. Epeydir geziniyorlardı ve bir açıklıkta dinlenmeye karar verilmişti. Dört hayvan da toprağın üzerinde otururken birden hava soğumuş, Remus'un kurt kalbinden kan geri çekilmişti. Tehlikeyi sezdiğinde yüksek sesle uludu. Tam o vakitte hayvanın gözüne siyah bir şey ilişmişti. Kukuletayı gördüğünde ondaki ürkütücü havayı alabiliyor, ancak ona saldırma içgüdüsüne karşı koyamıyordu. Hırlayarak kukuletalı yaratığa yaklaştı, o da Remus'a yaklaşıyordu. Birkaç acı havlama duyuldu, fare ise ciyaklıyordu. Hayvanlar ona bunu yapmamasını tembihliyor gibiydi ancak saldırganlığının önüne geçemedi. Remus'un o andan itibaren hatırladıkları ise kesik kesikti anılardı.

Ruhunun çekildiğini, bir şeyleri parçalamaya bile isteğinin kalmadığını hissetmişti. Daha sonra siyah köpeği görmüştü, önüne çıkan tüylü yaratık yavaşça bir insana dönüştüğünde hırlamıştı. Onun elindeki asayla bir şeyler söylediğini duyuyordu ama dilinden anlamıyordu. Sonra çocuk yere düştü, bu defa bir başka insan öne atılmıştı. Kurtadam neler olduğunu anlayamıyordu fakat umursadığı da söylenemezdi. Havada mavi renkli bir çatalboynuzlu geyik oluştuğu sırada o, gördüğü ilk insanı çoktan hedef almıştı. Sonuçta karşısındaki zarar vermek istemediği, dostu olan bir köpek değildi artık. Bir insandı ve kanının kokusunu alabiliyordu. Saniyeler içinde yerde yatan çocuğun üzerine atıldığında pençesini yüzüne takmıştı bile. Sonrasında ise tek hatırladığı birkaç çığlıktı.

“Remus! Kendine gel, lütfen.”

Sarsılan bedeni işittiği tanıdık seslerle yavaşlarken titrek bir nefes verdi. Gözleri sıkmaktan acıyor, aynı zamanda durmaksızın yaşlar akıyordu. Yavaşça yeniden araladığında bu defa karşısında o korkunç anları hatırlatan biri yerine bir kadın çıkmıştı. Elini alnına koymuş, endişeyle Remus'a bakıyordu. Bilinci yavaş yavaş yerine gelmeye başladığında kumral çocuk, birinin elini tuttuğunu fark etmişti. Bakışlarını o yöne çevirdiğinde onun krize girmesine sebep olan manzarayla tekrar karşılaştı; yüzündeki derin çiziklerle Sirius Black.

quarter past midnight | wolfstarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin