red in the face

2.4K 203 160
                                    

Dışarıda yağan kar, yaklaşmakta olan Noel'in habercisiydi. Tatilden önceki son sınavlarından çıkan öğrencilerin hepsi rahatlamayla okulun dört bir yanına dağılmış, keyif çatıyorlardı. Bahçede kar topu savaşı yapanlar, şömine başında sıcak çikolata içenler ve dahası. Dışarıda yaşanan kaos, Hogwarts'a yansımıyordu. Gelecek Postası'nda gördükleri korkunç haberlere rağmen gün sonunda herkesin keyfi yine yerinde oluyordu. Güvendelerdi, mutlulardı.

Sirius, arkadaşlarıyla birlikte Büyük Salon'da oturmuş sütlü çayını yudumlarken karşısındaki Remus'a kaçamak bir bakış attı. Kumral çocuğun saçları dağılmış, alnına düşüyorlardı. Sıcak çikolatasını üfleyerek içiyor ve arkadaşlarıyla gülüşüyordu. Sirius onun çok yakışıklı olduğunu düşündü.

Sınavlar yüzünden bir haftadır doğru düzgün vakit geçirememişlerdi. Kumral olan derslerine önem verdiğinden, tüm gününü kitaplara bakarak geçirmiş ve Sirius da sürekli onu seyretmişti. Bazen kısa bakışmaları oluyordu ve birbirlerine çekingen bir tavırla gülümsüyorlardı. Neredeyse hiç yalnız kalamadıkları için de Hogsmeade'de yaşanan o eşsiz anı konuşma fırsatları olmamıştı.

“Büyücü Satrancı mı oynasak? Son seferimin üzerinden yıllar geçti.”

James'in önerisini Peter hevesle kabul edince ikisi vakit kaybetmeden ayaklandılar. Onlar satranç tahtası almaya gittiklerinde yıllar gibi gelen sürenin ardından ilk kez Sirius ve Remus yalnız kalmışlardı. Uzun saçlı çocuk, vakit kaybetmeden dirseğini masaya koyup çenesini avucuna dayadı, gözleri doğrudan kumralın üzerindeydi ve heyecanla gülümsüyordu. Sonunda konuşabileceğiz, diye düşünüyordu.

“Hey, Aylak.” Sirius'un seslenişiyle gözleri buluşmuştu. Remus'un yüzünde de tatlı bir gülümseme belirdi.

“Hey, Patiayak.”

“Sıcak çikolatan güzel kokuyor,” dedi, Sirius. İma yapmaya çalışıyordu. “Tadına bakabilir miyim?”

“Elbette, duşlarda ya da Zonko'da bakabilirsin.” Remus utanmazca göz kırptı.

“Merlin aşkına,” diye fısıldadı, Sirius. Kocaman açılmış gözleriyle sağa sola dönerek çevrelerini kontrol etti. “Bu kadar açık konuşma, biri duyacak.”

Hâlâ biraz utanıyor ve aralarında geçenleri birinin öğrenmesinden korkuyordu. Arka masada oturan Regulus'un bakışlarını yakaladı. Kardeşi bir sorun değildi ama hemen yanında ona sırnaşan Crouch kesinlikle bir sorundu. İkisinin yakınlıklarına sinirlense de onları görmezden gelip Remus'a çevirdi bakışlarını yeniden.

“Sakin ol,” dedi, kumral çocuk. Keyif içerisinde Sirius'un paniklemesini seyrediyordu. “Kimse anlamaz. Tabii, beni ulu orta öpmeyi kesersen.”

“Ne? Ben seni ulu orta öpmüyorum bir kere.” Siyah saçlı çocuk Remus'a doğru eğilip fısıldadı. Kaşlarını çatmıştı ama yüzü kızarıyordu.

“Sirius.”

“Ne?” Uzun saçlı olan hâlâ gergince etrafına bakınıyordu.

“Şunu yapmayı kesmezsen seni burada öpmek zorunda kalacağım.”

Remus'un ani çıkışıyla Sirius'un gözleri büyümüştü. Utançla karşısındaki çocuğa dönmüş, ardından yüzüne yavaşça bir gülümseme yayılmıştı. “Yapamazsın,” dedi, ona meydan okuyarak.

“Eğer insanların öğrenmesini istemiyorsan beni zorlama. Her neyse, Noel'de okulda kalacağım. Kimse yokken seni her yerde öpebilirim, o zaman kaçışın olmayacak.”

“Yumruk yemek istiyor gibi konuşuyorsun.” Sirius'un alaylarına rağmen mutluluğu yüzünden okunuyordu.

“Ah, istersen dene. Nasılsa seni öptüğümde bırak yumruk atmayı, el denen uzuvlara sahip olduğunu bile unutacaksın.”

quarter past midnight | wolfstarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin