the wall

671 38 23
                                    

Sevgilisi vardı.

Aslında benim de sevgilim vardı.

Ve sevgililerimizin olmasına neden bu denli moralim bozulmuştu ki? Sonuçta sevgilim varken başkasına değişik hisler beslemeyecek kadar kendime saygım vardı. Böyle bir şey asla ama asla olmazdı. Ben sadece bu çocuğu yakışıklı buluyordum, o kadar.

Chris Evans'da şu an karşımda olsaydı bu şekilde heyecanlanmaz mıydım? Tabii ki heyecanlanırdım. Aynı şey işte.

Şu an düşünmem gereken tek bir şey vardı, o da projemi iyi bir şekilde yapabilmek.

Uzun bir süre ona cevap veremeyince sorusunu yineledi. "Nereden başlayalım?"

İçimin sıkıntısına aldırmadan, çantamı kaldırıma koydum ve duvara bakarak konuştum. "Bir fikrin var mı?" Çünkü, şaşıracaksınız belki ama, benim beynim yine çalışmıyordu.

"Bence," dedi, sprey boyalara bakarak. "İlk önce rastgele bir şeyler çizelim, daha sonra içlerini doldururuz. Sonuçta ana konsept graffiti, ama graffitinin belirli bir konsepti yok. O yüzden istediğimiz şeyi çizebiliriz."

"Tamam, bana uyar." Yavaşça kaldırıma oturup onu izledim. Sprey boyaların içinden beyaz rengi aldı ve çalkaladı. Sprey kutuyu her çalkalayışındaki çıkan ses dikkatimi dağıtıyordu. Bana döndü. "Ee, sen?"

"Ben, ne?"

"Çizmeyecek misin?"

Kaşlarımı kaldırıp güldüm. "Projeden FF almak istemiyorum. Böyle daha iyi."

Eline bir de siyah boyayı alıp, onu da çalkalamaya başlayınca bana sırıttı. "Nasıl yani? Mimarlık öğrencisisin ve çizimin kötü, öyle mi?"

Gözlerimi kısarak ciddi bir ifadeye bürünmeye çalıştım ama dudaklarımdaki gülüş her şeyi mahvediyordu. "Benim için el çiziminin bir önemi yok ki. Birinci sınıfta vardı sadece. Onda da asgari düzeyde kendimi idare edebiliyordum. Şimdiyse projelerimizi bilgisayarla sanal çizim sayesinde yapıyoruz. Sims gibi düşün."

Kafasını geriye atıp güldü. "Tamam anladım. Ama hiç mi çizemiyorsun?"

Kafamı iki yana salladım. "Çizmemeyi tercih ediyorum diyelim."

Gülmeye devam etti ve çalkaladığı boyalardan, beyazı alıp duvara yaklaştı ve birkaç şekil çizmeye başladı. Spreye her basışında, birkaç boya damlacığı duvardan sekip karşı tarafa sıçrıyordu. "Üstün.." dedim.

"Ne?"

"Üstün hep boya olacak."

Omuz silkerek çizimine devam etti. "Bir şey olmaz."

Böyle demesiyle geriye yaslandım ve dizimi kendime çekerek, başımı dizime yasladım. Bu açıdan, çok iyi görünüyordu ve bence biraz onu izlememin hiçbir sakıncası yoktu.

Sonuçta projemi yapıyordu ve nasıl yaptığına bakmak, kötü bir şey sayılmazdı.

Konuşmadan yoksun, sadece boyaların çıkarttığı sesle geçen dakikaların ardından, duvarın bir kısmını kapladığı beyaz boyayla bana döndü. "Anlatsana."

Uzun süre sonraki ani diyaloğuyla, kafamı dizimden kaldırıp ona baktım. "Ne?"

"Sessizlik çok sıkıcı. Bir şeyler anlatsana."

Kurduğu cümleyle aptalca heyecanlanıp, geriye yaslandım. Ne anlatacağımı bilemez halde, dilim tutulmuş gibiyken boyaya ara verip bana baktı ve bu halime güldü. "Anlatmak istemiyorsan sorun değil, ben anlatırım."

"Yok, ne anlatacağımı bilemedim."

Omuz silkip güldü. Belini biraz büküp duvarın alt tarafını spreylemeye başladı. "Aklına ne gelirse."

like a miracle//zmWhere stories live. Discover now