unwanted jacket

114 12 5
                                    

Gece boyu Martin birkaç defa uyanmış, onunla ilgilenmek için doğru düzgün uyuyamamıştım. Bu zaman dilimindeyse durumu iyiye gitmişti, ateşi 37.5'a düşmüştü, ilk gördüğüm halinden çok daha iyiydi.

Ama ben daha kötü olmuştum.

Saat sabah 9'du ve gece 2'den beri yarı uyuyup yarı uyanıyordum. Uykusuzluğumun yanı sıra halsizdim ve göz bebeklerimin derinden yanmasını da hissedebiliyordum. Bu vücudumun, hasta olmaya başlıyorsun, deme şekliydi. Bunun bir adım ilerisi gözlerimin sulanması, onun da ilerisi ateşimin yükselmesiydi. 

Bunlara aldırmamaya çalışarak, önümde uyuyan Martin'in koltuk altındaki dereceyi aldım ve geceden beri belki yüzüncü kez yaptığım şeyi yaparak ateşini ölçtüm. 37,2. Yok denecek kadar azdı.

Derin bir nefes alıp arkama yaslandığımda, birkaç defa üst üste öksürmem beni rahatsız etti ve su içme ihtiyacım olduğunu hatırlattı. Yavaşça mutfağa gidip bir bardağa su doldurdum ve içimin soğuduğu hissedene kadar bardaktaki suyu yudumladım.

Kalbim sıkışıyordu.

Cebimdeki telefonum titremeye başladığında irkildim ve elime alarak arayan kişinin kim olduğuna baktım. Mila arıyordu. "Efendim?" dedim, Martin'in uyanmaması için kısık sesle konuşarak.

"Neredesin?"

"Martin'in evinde."

"Derse gelmeyecek misin?"

Hayır, mümkünse uyuyup bir daha uyanmamak istiyordum. "Hayır, Martin hasta. Onun yanındayım."

"Nesi var? Durumu kötü mü?" dedi endişeyle.

"Yok, ateşi vardı biraz ama düştü."

"Tamamdır. Bu arada, şok şok, neler olduğuna inanamayacaksın." Sesi keyifli gibiydi.

"Neler oldu?"

"Zayn seni sordu."

Bıkkınca bir nefes verdim. "Zayn'in beni sormasına neden inanamayayım?"

Kıkırdadı. "Ne bileyim, heyecan katmak istedim." Ciddileşmesi birkaç saniye sürmüştü. "Dün sana karşı tavrı nasıldı? Bahsetti mi öpüşme mevzusunu?"

Panikle arkamı dönerek mutfakta yalnız olduğumu bir kez daha kontrol ettim. "Sessiz olsana, Martin'in evindeyim diyorum!"

"Ay pardon," dedi ses şiddetini düşürerek.

"Zayn sana ne sordu?" dedim içimdeki karşı konulamaz merakı yenemeyerek.

"Heyecanlandın, değil mi?" dedi cıvıldayarak. Benimle kafa buluyordu.

"Nesine heyecanlanayım, Mila? Ne demeye çalışıyorsun?"

"Aman, hemen ciddileş. Neyse, seni görememiş, okulda olup olmadığını sordu."

"Sen ne dedin?"

"Haberimin olmadığını. Ee, dünü anlatsana, nasıldı? Verdiniz mi projeyi?"

"Mila," dedim fısıldayarak. "Sonra konuşalım mı? Pek müsait değilim."

"Tamam tamam, anladım. Ben seni sonra yine ararım." dedi ve telefonu kapattı.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldığımda, elimdeki telefon anında yine titredi ve sıkıntıyla geri açtım. "Ne oldu Mila? Müsait değilim dedim ya işte."

"Ben Zayn," dedi aşina olduğum kadife ses. Ve bu benim kalbimi çıldırtmaya yetti.

"Zayn?"

"Kusura bakma, rahatsız ediyorum ama..."

like a miracle//zmWhere stories live. Discover now