✿ 10 ✿

3.9K 446 804
                                    

Tarihi müzenin girişindeki seyyar satıcıların arasında gezerken Louis etrafına bıkkın bıkkın bakıyordu. Fakültesi tarafından düzenlenen bir gezide olmasa belki daha çok eğlenirdi. Son zamanlarda bölümünden ne kadar nefret ettiğini düşünüp duruyordu, okulla ilgili her şey gözüne batmaya başlamıştı.

"Hey, Louis! Şuna bak, Londra Köprüsü kolyeleri yapmışlar!"

Sınıf arkadaşı Archie onun kolunu çekiştirirken diğer arkadaşı Roland çoktan tezgaha yapışmış, kolyeleri incelemeye başlamıştı. Louis bu iki arkadaşını severdi, özellikle iş yerinden ayrıldığından ve Stan'le konuşmayı kestiğinden beri onlarla daha sık vakit geçiriyordu. Sadece onların İngiltere tarihine olan aşkını paylaşmıyordu o kadar. Dersler, ödevler, müze gezileri, arkeoloji ile ilgili yazılar artık midesini bulandırıyordu.

"Sırt çantamı hediyelik eşyalarla doldurdum taşırdım!" dedi Archie. "Sen bir şey aldın mı Louis?"

"Almadım."

"Susun buzdolabımız konuşuyor. Konuş buzdolabı." Roland elini mikrofon gibi kullanıp Louis'ye uzattığında Louis hafifçe güldü. "Sıkıldım ben ya, sarmıyor beni."

"Ne?"

"Yani şey, daha önce de gezdim ben burayı... Ondan. Bu kolyelerden de var evde." Tüm sınıf arkadaşları derslere aşık tiplerdi, Archie ve Roland da dahil. Onlara müzeleri sevmediğini söylese nasıl tepki alır bilmiyordu.

"Ha... Anladım. Olsun ya, özel kırmızı telefon kulübesi heykelcikleri var, onlardan alabilirsin!"

Evet, dedi Louis içinden. O kadar özel ki dünyanın her yerinde bundan satın alabilirim.

Onlara cevap vermek yerine gözlerini etrafta gezdirdi. Tam 'sıkıldım' diye haykırmak istediği bir anda, bir sürü üniversite öğrencisinden oluşan kalabalığın arasında kıvırcık saçları, uzun boyu, yanındaki arkadaşını dinlerken yüzünde beliren gamzeleri ve diğer tüm güzel şeyleriyle Harry'yi gördü. 

Gerçekten karşısındakinin o olup olmadığını anlamak için öne doğru iki adım attı. Fotoğraflarını görmeseydi bile son görüşmelerinin üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen onu tanırdı. Kalabalıkta ayırt edilecek bir güzelliğe sahipti.

Louis ona seslenmek için cesaret toplamaya çalışırken Harry aniden oraya döndü ve göz göze geldiler. Bunun üzerine Louis çekingen bir şekilde gülümsedi, yavaşça sağ elini kaldırdı ve ona selam verdi. Ne yapacağını bilmedi, yanına gitse onu rahatsız eder mi diye düşünmekle meşguldü.

Harry arkadaşlarına bir açıklama bile yapmadan Louis'ye doğru koşmaya başladığında Louis şaşkın balık gibiydi. Harry onun bu haline hiç aldırış etmedi, üstüne atlarcasına kollarını onu boynuna sarıp "Louis!" diye bağırdı. Sakarlığından hiçbir şey kaybetmemişti, sarılmadan önce dirseğiyle Louis'nin çenesine vurduğu için çok geçmeden kollarını geri çekti, elini onun çenesine koydu. "Acıttım mı? Özür dilerim!"

"Her sarıldığımızda bana yumruk ya da dirsek atardın zaten." dedi Louis gülerek. Başını hafifçe yana eğdi,  tüm dikkatiyle onu inceledi. "Çok büyümüşsün, çok güzelleşmişsin."

"Of, çok özlemişim seni!" Harry onun söylediklerini duymuyormuş, transa girmiş gibi tekrar sarıldı. "Kaç yıl oldu? En son ne zaman görüşmüştük? Liseye geçtiğimiz yıl buluştuğumuzdan sonra hiç görmedim seni! Dur bakayım, üç yıl liseden say, bir yıl da üniversite... Dört sene bitmiş beşinci seneye girmiş!"

Louis kollarını onun beline sararken keyifle "Sakin olacak mısın?" diye sordu. Boğulmak üzereydi ama umurunda değildi, hiç şikayetçi olmadan onun sarılışına karşılık verdi. Zaten biraz sonra da Harry geri çekildi.

HOMECOMINGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin