❇ 20 ❇

3.2K 389 395
                                    

Akşam saat on civarıydı ve Louis elinde telefonuyla odasında bir sağa bir sola volta atıyordu. Sabahtan beri Harry ile sadece kısacık bir günaydın faslı dışında hiç mesajlaşmamışlardı. Muhtemelen bunda "Günaydın gün ışığı" diye mesaj atmasının da payı vardı, çünkü Harry utanınca ona mesaj atmıyordu. Ve şimdiden Louis onun pozitif enerjisini özlemişti.

Lottie gibi bir ergenden taktik aldığına inanamıyordu ama beklemediği anda aramak cidden hoş bir fikre benziyordu. Üstelik onun sesini duyabilecekti, hatta eğer şanslıysa sevimli kıkırtısını da duyardı.

Derin bir nefes alıp yatağa oturdu. Rehberinde en üstte olan Baby Harry yazısına tıklayıp beklemeye başladı. Daha ilk çalıştan itibaren acaba uyumuş mudur, acaba yemek mi yiyordur, kesin meşguldür, konuşmak istemeyebilir gibi cümleler beynine işgal etse de aramayı sonlandırmadı.

Biraz sonra çağrı cevaplandı, Harry aşırı neşe dolu sesiyle "Loueh!" diye cıvıldadı. "Nasılsın?"

"İyiyim bal peteği, sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim. Aramana çok sevindim! Kötü bir şey olmadı, değil mi?"

Lottie resmen haklıydı ve Louis ondan taktik aldığı için mutluydu. "Sadece seni özledim. Biliyorsun, tam bir salak olduğum için seninle okulda buluşacağımızı unuttum ve kaydımı evden hallettim. Dolayısıyla seni göremedim ve özledim, ben de dedim ki bari sesini duyayım."

Harry cevap veremedi, ama Louis onun nefes alış verişini hala duyduğu için bunun sebebinin utanması olduğunu biliyordu. Yüzüne yayılan kocaman bir sırıtışla "Burada senin de beni özlediğini söylemen gerekiyordu." diye devam etti. "Veya bana bağımlı olduğun için teşekkür ederim desen de olur."

Telefon aniden yüzüne kapandı ve Louis gülmeye başladı. Bu sefer utandım gidiyorum bile diyemeden kaçmıştı resmen. Tam onu yeniden aramaya yeltenmişti ki, ona fırsat bırakmadan Harry aradı. Louis çağrıyı cevapladı, "Tekrar merhaba." dedi.

"Lou çoook özür dilerim, yaptığım çok ayıptı! Ben utandım ve ne diyeceğimi bilemedim ve çığlık atacak gibi oldum ve rezil olmak istemedim ve-"

"Şşşt," Louis onu susturup sırtını yatak başlığına yasladı. "Sakin ol, özür dilemene gerek yok, o kadar sevimlisin ki hayatımın içine bile sıçsan sesimi çıkartmam bak yemin ederim."

"Şey..." Harry konuşmaya devam etmek istedi ama cümlenin geri kalan hiçbir öğesini toparlayamadı. Sadece yanakları değil, tüm suratı yanıyordu. Kıpkırmızı olduğundan emindi.

"Hadi bana gününü anlat." dedi Louis. "Neler yaptın? En baştan itibaren söyle; sabah uyandın, sonra?"

"Umm... Kahvaltı."

"Ne yedin?"

Harry sandalyesinden kalktı, pencerenin önüne yürüdü. Louis cidden ne yediğini mi merak ediyordu? Bu kadar önemsiyor muydu? Göğsünü sıkıştıran bu düşünceyle dirseğini pencerenin önündeki betona yasladı ve gözlerini dışarıya çevirdi. "Şey, sebzeli omlet ve elma suyu. Sen?"

"Çikolatalı krep ve yeşil çay. Kahvaltıdan sonra ne yaptın?"

"Sonra okula gittim. Sanat tarihi dersim vardı, ders bitince arkadaşlarımla kafede oturduk ve resim dersinin dönem projesi hakkında konuştuk. Bay Pepperidge otoportre yapmamızı istiyor Loueh, çok zor!"

Louis onun yavaş yavaş utangaçlığından arınıp doğal haline dönmesine gülümserken yattığı yerde daha da aşağı kayıp başını yastığa koydu. "Otoportre mi? Kendini mi çizeceksin?"

"Evet ama çok zor. Hem de büyük tuvale yapılacak. Başkalarını çizmek kolay ama kendini resmederken yüzündeki kusurları düzeltmek istiyorsun ve kusursuz olan surat sana hiç benzemiyor..."

"Dert etmen gereken bir kusurun olduğunu düşünmüyorum bal peteği," dedi Louis onun utanmasına sebep olacağını bile bile. "Kusursuz olan surat seninkinin tıpatıp aynısı olmazsa gelip o tuvali kafama geçirebilirsin."

"Teşekkür ederim." Harry penceresine sırıtıyor olmayı garip bularak doğruldu, yatağına oturdu. "Şey, Louis... Senden bir şey isteyebilir miyim?"

"Emrine amadeyim."

"Bu otoporte şeyini aynaya bakarak yapamam, biliyorsun. Fotoğrafımı çeker misin?"

"Çok büyük bir zevkle." Louis hayatının fırsatını yakalamış gibi hissetti. Sanki bir otogarda öylesine şarkı mırıldanıyormuş da, ünlü bir müzik yapımcısı tarafından keşfedilmiş gibi... Tamam, saçmalamaya başlıyordu. "Nasıl bir fotoğraf çekimi olacak?"

"Arka planda hiçbir şey olmayacak, sadece ben olacağım ama kostümlü falan bir çekim olabilir. Vesikalık fotoğraf gibi değil de şey gibi olması lazım... Şey gibi..."

"Dergi kapak fotoğrafı çekimi gibi?"

"Evet!"

"Çekimi ne zaman yapıyoruz?"

"Bu cumartesi buluşacağız ya... O zaman olur mu?"

"Olur tabi ki bebek. Tabi kafede ya da oralardaki bahçede çekim yapamayız. Arka planın boş olması gerektiğini söyledin."

"Ama Loueh bizim cumartesi buluşması yerimiz o kafe! Kehaneti bozamayız çünkü-"

"Çünkü sen böyle şeylerden korkarsın, biliyorum. Tamam o zaman, cumartesi günü sabah erkenden normal buluşmamızı yapalım, sonra oradan bizim eve gidelim ve fotoğraf çekimini yapalım. Sonra seni evine bırakırım."

Harry yatağında yüz üstü uzanıp bacaklarını havaya kaldırırken dudağını dişlerinin arasına alıp "Peki." dedi. "Anlaştık."

"Güzel, şimdi gününü anlatmaya devam et. Arkadaşlarınla kafedeydin..."

"Evet, şey..." Harry duraksadı. Gemma ne demişti? Pas atmakla ilgili bir şeyler. Nasıl oluyordu ki o? "Sonra birkaç derse daha girip eve döndüm. Sen beni arayana kadar her şey çok sıkıcıydı. İyi ki aradın Loueh!"

"Hey, bu çok tatlıydı." Louis kulaklarına kadar sırıttı. Aynaya bakmıyordu ama ağzının jokerin ağzı gibi göründüğünden emindi. "Sen çok tatlısın."

"Sen de öyle."

"Cumartesi günü buluşmak için sabırsızlanıyorum."

"Ben de, Loueh." Harry başını yatağa koymuş gülümsemekten ağrıyan yanaklarını dinlendirmeye çalışıyordu. İçindeki hislere bayılmıştı, daha uzun sürmesi için konuşmayı sürdürmek istedi. Bu yüzden tam da Louis'nin kullandığı hamleyi kullandı.

"Ee, gününü anlatsana. En baştan itibaren söyle; sabah uyandın, kahvaltıda çikolatalı krep yedin, sonra?"

HOMECOMINGWhere stories live. Discover now