❇ 25 ❇

3.2K 391 618
                                    

"Peki sen ne zaman okula başlıyorsun?" diye sordu Harry. Karşısında oturan Louis'den gözlerini ayırmadan önündeki içeceğini iyice kendisine çekti ve diliyle pipeti kovalamaya başladı.

"Pazartesi günü." Louis yüzünde kocaman bir tebessümle ona baktı. Üç yaşında bir çocuk gibiydi; pipetle oynamak için dilini çıkarmış haliyle bebekleri andırıyordu. "Şunu yapmaya devam edersen dikkatimi toplamakta epey zorlanacağım."

"Ay özür dilerim. Çok salağım." Harry hemen pipeti diliyle ittirip arkasına yaslandığında Louis nasıl yıla kadar onsuz yaşayabildiğini sorgulamakla meşguldü. "Özür dileme, çok güzelsin."

"Teşekkür ederim." Utandığını belli eden bir yüz ifadesine bürünüp gözlerini kaçırırken işaret parmağıyla hala bardakla oynuyordu. Kızarmaya başlamamıştı ama yanakları ısınıyordu, bu yüzden konuyu değiştirmeye çalışarak "Beni Ernest ve Doris ile tanıştıracak mısın?" diye sordu.

"Şey, o iki canavar fotoğraf çekimimizi kesinlikle mahvederlerdi bu yüzden annem onları dışarı çıkardı. Evde sadece Lottie olacak."

"Aww, Lottie... Kocaman olmuş onu görmek için sabırsızlanıyorum."

"O da öyle. Annem de, hatta babam da. Seninle tekrar görüşmeye başladığımı duyduklarında sevindiler."

"Benimkiler de öyle. Çok bir şey anlatmadım ama buluştuğumuzu söylemem bile yetti. Bugün size geleceğimi de biliyorlardı, annem sana selam gönderdi. Ve biraz da kurabiye..." Harry şirince sırıtıp çantasını işaret etti ve Louis gözlerini onun gamzelerinden ayırıp çantaya bakmak için ultra çaba harcadı. "Bana kurabiye mi getirdin?"

"Evet. Dün konuşmuştuk ya. Unuttun mu?"

"Senin söylediğin herhangi bir şeyi unutmam mümkün mü?"

O yine utanıp gözlerini kaçırınca Louis'nin bir türlü durduramadığı tebessümü daha da genişledi. "Tamam... Hadi gidelim artık."

"Uhm, peki." Harry mavi küçük sırt çantasını aldı, tek koluna taktı ve ayağa kalktı. Onun hemen ardından ayağa kalkan Louis sadece masada duran telefonunu aldı ve Harry ile birlikte çıkışa yöneldi.

İkisi kafede buluşalı yaklaşık yarım saat olmuştu. Birer meyve suyu sipariş edip oturmuş ve sohbet etmişlerdi. Harry Louis'ye okulu anlatırken çok mutlu görünüyordu. Kampüsteki tüm sosyal mekanları anlatmış, Louis ile gezeceği yerlerin listesini bile yapmıştı. Konuşurken bazen heyecanlanıp ses tonunu yükseltiyordu, sonra da bağırdığı için özür dileyip daha kısık sesle konuşmaya çalışıyordu. Biraz daha sevimlilik yaparsa Louis kalbini çıkarıp onun önüne bırakacaktı, cidden.

Sokağa çıktıklarında Louis yoldan geçen taksilere bakındı. Yarımşar dakika arayla geçen üç taksinin ilk ikisi doluydu ama üçüncüsünü ıslık çalıp el kaldırarak durdurmayı başardı. Arka koltuğun kapısını açtı, eliyle bir buyurun hareketi yapıp Harry'nin oturmasını bekledi. Ardından kendisi de onun yanına yerleşti ve taksiciye "Dale Sokağı" dedi.

Harry bu tip ani sessizliklerde konuşma başlatmayı hiç beceremezdi. Gemma ona Louis'nin yanında sürekli panikleyip heyecanlanmamasını tembihleyip durmuştu ama kendini durduramıyordu ki. Salak salak hareketler yapmaması, bebek gibi davranmaması gerekirdi -diliyle pipet kovalamak gibi- ve eğer ablası onun bunu yaptığını görse kafasına bile vururdu.

"Fazla fazla fotoğraf çekeceğim." dedi Louis, böylece sessizliği bozmuş oldu. "Hepsini bilgisayara aktarıp bu akşam sana yollarım. Hangisini seçip çizmeye başlarsan bana da haber ver, merak ederim."

"Beraber de seçebiliriz. Yani şey, ben kendi en iyi çıktığım fotoğrafı seçemem ki, bana hepsi kusurlu görünür."

"Ben de seçemem çünkü bana da hepsi kusursuz görünür." Louis ona göz kırpıp gülümsediğinde Harry suratına tokat yiyerek uyandırılmış bir bebek gibi şoktaydı. Böyle bir cümleye nasıl karşılık vereceğini bile bilmiyordu! Gemma "Eğer Louis sana iltifat ederse sen de ona iltifat et." demişti ama Harry'nin o an aklına gelen tek iltifat 'Ne kadar minik bir burnun var' olduğu için bunu söylememeye karar verdi.

HOMECOMINGUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum