1.8

24.6K 2.3K 1.8K
                                    

Önceki bölümde bir sıkıntı vardı, bundan dolayı okuyup okumadığınızdan emin olmak için kontrol etmenizi öneririm ve,

Uzun ve dönüm noktası olan bir bölümle karşınızdayım...

İyi okumalar!

evgeny grinko-valse

evgeny grinko-valse

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

***
Yarım saat...

Yarım saati aşkın süredir yemek masasında öylece oturuyor, önümdeki tabakta bulunan yemeği didiklemekten başka bir şey yapmıyordum. Tabii bu hiçbir şey yapmama olayına Jeongguk'u izlemek dahil değildi. Bu artık elimde olan bir şey olmaktan çıkmıştı. Jeongguk güzeldi, ve hangi şart altında olunursa olunsun izlenmeye değerdi. Ona karşı suçlu hissetmeme rağmen onu incelemekten geri duramayacak kadar zayıf bir iradeye sahiptim. Belki de sorun benim iradem değildi, Jeongguk fazla karşı konulmazdı.

Sessizce yemeğini yiyor, ara ara iri gözlerini üzerimde gezdirip bakışlarıma denk gelince gözlerime yerleşen hüzne karşılık çaresizlikle sızlayan bir tebessüm bırakarak yemeğine geri dönüyordu. Sanırım onu endişelendiriyordum, çünkü utandığını belli etmesine rağmen sık sık beni kontrol etme ihtiyacı güdüyor gibiydi.

"Eğer yemeğe bu şekilde işkence etmeye devam edeceksen tabakları toplamaya başlıyorum." dediğinde gözlerimi kendi tabağımdan alıp onunkine çevirdim.

"Sen de yememişsin."

Sanki bunu fark etmemiş gibi tabağına baktığında kendi iştahsızlığı onun da garibine gitmiş olmalıydı. Bu kadar basit bir mevzuda bile onu olumsuz etkilemek sanki mümkünmüş gibi daha çok sıkıyordu canımı. İç geçirip ona bırakmadan tabağımı onunkinin üstüne bıraktım ve artıkları çöpe boşalttıktan sonra sudan geçirip makineye dizdim. Üç gün önce güle oynaya topladığımız bu mutfağa şimdi benim kırık tavırlarım ve Jeongguk'un endişeli yüz ifadesi eşlik ediyordu.

"Sen bahçeye çık, ben buraları toparlayıp yanına geleceğim." dediğinde itiraz etmeden onu başımla onaylayıp makinenin kapağını kapattım ve mutfağın bahçeye açılan kapısına yönelerek üzerime üzerime gelen duvarların arasından sıyırdım kendimi.

İlkbaharın ortalarında, havaya hafif bir rüzgar hakimdi ve ben üzerimdeki incecik kazakla biraz olsun ürpermeden edememiştim. Yine de gökyüzünün pembe ve mor karışımı yumuşak rengi soğuğu bir nebze olsun katlanılabilir kılıyordu ve ben en azından evin içinde bulunduğum kadar boğulmuş hissetmiyordum şimdi.

Büyük bir bahçemiz vardı, çocukluk hatıralarımı yaşatmak istediğim tek yer olan bu bahçeyi tamamem Busan'daki gibi dekore etmeyi amaçlamış, biraz daha modernize ederek ufak birkaç detay eklemiştim. Bu detaylardan biri olan geniş bahçe salıncağına kendimi bırakıp hafifçe sallanmanın verdiği rahatlıkla arkama yaslandım ve gözlerimi kapattım. Orada ne kadar süre gözlerim kapalı bekledim bilmiyorum fakat üzerime serilen örtüyle birlikte yanımda hissettiğim ağırlık gözlerimi aralamamı ve yan tarafıma dönerek başını kaldırmış, gökyüzüne bakan bir adet düşünceli Jeongguk'u görmemi sağlamıştı.

blanco | taekook ✓Where stories live. Discover now