10. BÖLÜM - SONU GELMEYEN SANRILAR

37.6K 2.5K 927
                                    

S

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


S

elam! Ben Dağhan ve Pera'yı kontrole gidiyorum Eskişehir'e. İyice zıvanadan çıktı keratalar, onları bir dize getirip gelicem. Siz de okuyun bölümü o sırada. Hadi keyifli okumalar. ☺️ ❤️

~

Midem bulanıyor, başım dönüyordu. Alkol aldığım her seferinde yaşadığımdan dolayı alışkın olduğum bu durum şimdi yalnızca korkudandı. Yadırgamıştım bunu. Öyle yadırgamıştım ki gözlerimden düşen yaşları silmek için bir gayrete bile düşmemiştim. Karşımda iki devasa kurt vardı. Birinin kürkü gece kadar siyahken diğeri koyu bir kahverengiydi. Zincirleri asılıyor, onları koparıp buradan kurtulmak için her şeyi yapıyorlardı. Zincirlerin kulak çınlatan sesi beni dehşete düşürüyordu.

Ya kurtulurlarsa? O zaman ben ne olacaktım?

Aklımdaki sorular korkumu hat safhaya çıkarırken tıpkı karşımdaki kurtlar gibi zincirleri çekiştirdim. Onların kıramadığı zincirleri koparmaya gücüm yetmeyecekti elbette ancak bana, beni paramparça etmek ister gibi bakan iki çift sarı göz anlamsız şeyler yapmama sebep oluyordu. Çok korkuyordum. Sesimi çıkarıp beni kurtarmaları için bağıramıyordum. Boğazım düğüm düğümken, nefeslerim bana yetmiyordu. Burnum akıyor, gözlerimden düşen yaşların ardı arkası kesilmiyordu. Ne zaman bitecekti bu eziyet? Güneş ne zaman doğacaktı?

Nefesim kesildi ama bu kez nefes almaya fırsatım olmadı. Gözlerim kayarken, boğazıma dolanan bir çift el hissettim. Canım yanıyordu. Kaslarım geriliyor, acı boğazımdan tüm vücuduma yayılıyordu. Her nefes almaya çalışışımda daha çok boğuluyordum sanki. Sonra siyah her yeri ele geçirdi ve gözlerim hapsolduğum bu zindanı görmez oldu. Çok sürmedi yeniden görmem ve nefes almam fakat bulunduğum yer ve zaman...

Küçük ellerimle sıkı sıkıya kavradığım ayıcığa sıkıntıyla bakıyordum. İçimde büyüyen can sıkıntısı, arka planda çalmakta olan klasik müzikten kaynaklanıyordu. Ailemin vermiş olduğu davet benim odama kapatılmamla sonuçlanmıştı çünkü sakarlığım tutmuş ve bir garsona çarpıp elindeki tepsiyi düşürmesine sebep olmuştum. Zaten davetteki tek çocuk da bendim. Odamda da en az aşağıda olduğu kadar çok sıkılıyordum ama en azından alan genişti ve yalnız değildim.

Küçük sol elim sağ kolumu buldu. Giydiğim elbisenin kolunu sıyırıp morarmaya yüz tutmuş tenime baktım hüzünle. Gözlerimde biriken yaşlar akmak için an kolluyorken, kendi kendimi teselli etmeye çalışıyordum. İlk değildi bu ve son da olmayacaktı. Ailem beni hiçbir zaman sevmeyecek, en ufak hatamda odama tıkıp yapayalnız bırakacaktı. Daha yedi yaşımdayken anlamıştım bunu ama çocuktum işte. Bu yüzden kolumdaki morluğa sebep olan anneme kızamadım. Yaramazlık yapmıştım ve bu da cezamdı. Keşke Ece de yanımda olsaydı, en azından o zaman bu kadar sıkılmazdım ama ailesi onu getirmeme karrı almıştı.

Bir kez daha ofladım. Ayıcığımı yatağıma yatırıp örtüyü üzerine çektim. Yanağına, annemin asla bana yapmadığı şekilde, küçük bir öpücük kondurdum. "Sen uyu ayıcık. Ben birazdan geleceğim tamam mı? Sakın korkma, ben seni yalnız bırakmam."

DOLUNAY ||DÜZENLENİYOR||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin