15. BÖLÜM - ECE

29.7K 2.1K 448
                                    

Her şey kontrolden çıkıyordu ve ben bunun henüz farkında değildim. Oysa sorgulayan bakışların sahibinin burada oluşunun bana bir şeyler anlatması gerekiyordu.

"Ece?"

Sorarcasına söyledim adını. Burada oluşuna anlam veremediğim gibi, burayı nasıl bulduğunu da merak ediyordum. Karşımda duran kıza bakıyordum şaşkınca. O ise bir bana bir de, kısa süre öncesine kadar beni indirmesi için omuzunda çırpındığım adama çeviriyordu bakışlarını.

"Ece kim?" diye soran Dağhan'a, "İndir beni hemen!" diye çemkirdim. Çığlıklarıma rağmen beni bırakmayan adamsa, önemli bir şey olduğunu anlamış olacak, beni bıraktı.

Ayaklarım yere değer değmez yaptığım ilk şey dağılmış olan sarı saçlarımı ellerimle düzeltmeye çalışmak oldu. Pek işe yardığını zannetmiyordum ama idare edecektim işte.

Siyah, küt kesim saçları hafifçe omuzlarına dokunan Ece, sarı bir elbise giymişti. Beyaz spor ayakkabılarıysa çimen lekesi olmuştu. Bunu fark ettiğinde çıldıracağından emindim ama şu an odaklandığı nokta biz olduğumuzdan bunu fark etmesi zaman alacakmış gibi duruyordu.

"Hoşgeldin," diyerek gidip ona sarıldım. Pahalı parfüm kokusu burnumu gıdıklarken, nefesimi tutmak için hazırladım kendimi. Bu tarz kokuları eskiden seviyor olsam da artık beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Kurt duyuları öyle güçlüydü ki sevdiğim şeylerden uzak kalmama sebep oluyordu.

"Hoşbuldum," dedi kinayeli bir sesle Ece. Hoş bulmadığı kırk metre öteden bile anlaşılıyordu. Beklediği manzara bu değildi ve bunu belli etmekten çekinmiyordu.

Ondan ayrıldığımda, kendimi tutamayarak, "Burada ne yapıyorsun?" diye sordum. Açıkcası asıl merak ettiğim şey bu köyü nereden bulduğuydu. Aslında birkaç tahminim vardı bu konuda.

"Seni özledim," dedi Ece. Sanki çok barizmiş gibi omuzlarını kaldırıp indirmişti. "Ayrıca, burada sıkılıyorsundur diye düşünmüştüm ama gördüğüm kadarıyla sıkılmaya pek vakit bulamıyorsun." İmayla söylediği sözlerin ardından gözlerini arkamda duran Dağhan'a dikti. Ondan hoşlanmamıştı. Hem de hiç. Dağhan'la aramda bir şey olma ihtimalini düşündüğünden adım gibi emindim.

Yapısı gereği kıskanç bir insandı Ece. Söz konusu arkadaşları da olsa ailesi de, tırnaklarını çıkarır ve bölgesini korumaya alırdı. Bu durumda bölge ben oluyordum ve Ece'nin düşmanı da Dağhan.

Öte yandan geçmişine derin yaralar bırakan olaylar da Ece'yi bu denli sahiplenici bir insan haline getiriyordu. Aldatılmak, hırpalanmak ve tüm o gördüğü muamele sonucunda güvensiz bir insana dönüşmüştü. Psikolojisi fena halde bozulmuştu o olaydan sonra ve ancak bizim yanımızda rahat olabiliyordu. Rahatladığı, kendi olabildiği o ortamı kaybetmek istemeyişini anlıyordum ve ona hak veriyordum. Biz; Ece, Simge ve ben, pek parlak geçmişlere sahip değildik. Bu geçmişleri biz yaratmamıştık ama yaşamıştık. İliklerimize kadar hissetmiştik acıyı. Sırtımızdan darbeler yemiş, düşmüş ve hatta pes etmiştik ama birbirimize tutunarak ayağa kalkmayı başarmıştık. Bu yüzdendi birbirimize karşı olan bu shaiplenici tutumumuz çünkü bizim birbirimizden başka kimsemiz yoktu. Tutunacak tek dal birbirimize uzattığımız ellerimizdi.

"Merhaba Ece," dedi Dağhan. Ece'nin varlığından hiç ama hiç hoşlanmamıştı. "Ben Dağhan. Pera'nın kuzeniyim." Sağ elini tokalaşmak üzere Ece'ye uzatmıştı Dağhan. Ece'nin nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordum açıkcası çünkü daha önce böyle bir durumla karşı karşıya kalmamıştım.

"Merhaba," diyen kız elini Dağhan'ın eline uzattı. Uzun bir tokalaşmanın ardından ikisi de ellerini çektiler. "Bildiğin gibi," dedi iğneleyici bir sesle. Nereden bildiğini sorguladığından emindim. Hatta aramızın ne kadar iyi olduğunu da sorguluyordu. "Ben Ece. Pera'nın en yakın arkadaşıyım. Yerimi doldurabilecek birisinin var olduğunu düşünmüyorum şahsen çünkü bu dünyada bir tane daha benden yok."

DOLUNAY ||DÜZENLENİYOR||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin