10 BÖLÜM

2.9K 247 159
                                    

Herkes doğru insanı bulmak ister, yanılmamak için. Oysa kimse uğraşmaz, doğru insan olmak için. 

Sigmund Freud

LUCY

Uçmaktan korkan bir insan değildim. Hatta tatillerimizin çoğunda Birleşik Devletlerin belli başlı şehirlerini Trisha ile birlikte,  defalarca kez gezmiştim. Havada süzülmenin insana hafiften bir özürlük hissi verdiğini kabul ediyordum. Uçmak; insanoğlunun icat ettiği en muhteşem buluştu. Ancak tüm bunları bilmek, uçaktayken tekrarlayan bazı şeylerin sinirimi bozmasını engellemiyordu.

Örneğin, kabin basıncının kulaklarımı tıkaması ve sakız çiğnememe, kulaklıkla müzik dinlememe rağmen bir türlü açılmaması gibi. Veya koltukların ancak küçük bir çocuğun sığabileceği kadar dar olması. Uçağın hava boşluğuna düştüğünde tıpkı tahta bir at arabasının çakıllı yolda tümseklerden geçerken çıkardığı sesler gibi sallanıp durması. Yükseklik korkusu olan ya da klostrofobik yolcuların kusmadan önce ardı ardına attığı çığlıklar, horlayan insanlar, suni ikramlar... Listeyi uzatmak mümkündü.

Endişelerimizi bastırmak için uçuş süresini, hava şartlarının uygun olup olmadığını, uçuşun kolay geçeceğini ve x havayolu şirketini tercih ettiğimiz için biz yolcularına minnettar olduğunu ifade eden kaptan pilotun yatıştırıcı, kibar ve erotik sesi ile günün her saatinde hem kusursuz saçlar, hem de bozulmayan makyajla nasıl durabildiklerini bir türlü anlayamadığım, sırf yolculara moral vermek için kibarca gülümseyip duran taş bebek misali hosteslerin varlığı bile etrafımda olup bitenleri yok saymaya yetmiyordu bir türlü.

Jason elimi sıkıca tutana kadar ne kadar gergin olduğumu ve kıpırdanıp durduğumun farkında değildim. Huzursuzluğumu belli etmiş olmalıydım ki, bana bakıp anlayışla gülümseyince derin bir nefes alıp arkama yaslandım.

Evet, Jason'la bir ilkimiz daha... Birlikte sahilde defalarca kez yürümüş, yüzmüş, bisiklete binmiş, bir deniz fenerinin tepesinde sevişmiş, araba kullanırken ateş etmiş, hatta ölümden bile dönmüştük. Ama bir uçakla bu ilk basit yolculuğumuz olacaktı. Diğer koşulların yanında daha sakin olmam gerekiyordu ama değildim.

Beni asıl geren ve göğsümü bir mengene gibi sıkıştırıp duran şeyin, gideceğimiz yerin DC. olmasıyla ilgili olduğunu bilmek için dahi olmaya gerek yoktu.

Ailemden herkesi kaybetikten sonra küçük yaşta ayrıldığım kente bir daha hiç bir sebeple geri dönmemiştim. Geçen yaz hariç. O zaman, başıma gelen şeylerin ağırlığından etrafımda olup bitenlerin farkında olamayacak kadar korkmuş ve şaşkındım. Trisha'nın ayarladığı bir otel odasında ilk on altı saat aralıksız uyumuş, Jason'in yatırıldığı hastaneye uğramak hariç o odadan tam iki hafta boyunca hiç çıkmamıştım. Bakanın tutuklu yargılanma süreci başladıktan hemen sonra da, hakkımdaki yasal işlemlerin tamamlanmasını beklemeden oradan ayrılmış ve kendimi Filorida kıyılarındaki küçük kasabada bulmuştum.

Ailemin eskiden sahip olduğu ev Alexandria'daydı. Carol ile Lucky'nin yaşadığı ev ise Arlington'da. Aynı mahallede değillerdi belki, ancak mesafe olarak birbirlerine yakın sayılırlardı. Sırf bu düşünce bile beni hüzünlendirmeye yetiyordu. Orada olup onları göremeyeceğimi bilmek.

Bakan Brown ile yaptığım anlaşmadan sonra, tıpkı anne ve babam gibi Washington da benim için artık ölü bir şehirdi. Ve şimdi bunca zaman sonra, aynı şehirde yepyeni bir hayata ve yeni bir aileye sahip hissediyordum kendimi.

CEHENNEMDEN DÖNÜŞ (Araf Serisi-2)Where stories live. Discover now