13 BÖLÜM

2.2K 242 180
                                    

Hayatın en güzel günleri "daha erken" demekle geçer, sonra "çok geç" olur.

Flaubert

JASON

Carol'ın Baharat Evi'nin büyücülerin mistik atmosferini andıran görkemli havasından, serin Washington akşamına çıktığımız anda Lucy'nin titremeye başladığını fark ettim.

Üzerine bir ceket bile almadan mı dışarı çıkmıştı bu kız?

Sırtımdan ona kat kat büyük gelebilecek fakat aynı zamanda sıcak tutabilecek ceketi hiç düşünmeden çıkarıp, çıplak omuzlarına sardım. Lucy bir yorumda bulunmadan bana minnettarlıkla gülümsedi ve onu kaldırımın karşısına sürüklememi sessizce kabullendi.

Sokağın karşısındaki dükkan, Carol'ın açılan yeni dükkanına nazaran çok daha sakin ve daha hoş kokulu bir yerdi. İçeride bira dışında, yemek ve kahve servis edileceğini de umarak, Lucy'nin elini bırakmadan kapıdan girdim ve arka taraftaki boş masalardan birine yöneldim.

Mekan tam da tahmin ettiğim gibi ızgara et ve kızarmış patates kokuyordu. Burası içki sonrası ayılmak için kahveye ihtiyacı olanların veya son içkileriyle alkolik bedenlerinin üzerindeki cilayı parlatmak isteyenlerin uğradıkları sakin bir yere benziyordu.

Müzik sesi alçak ve ruhu dinlendiren türdendi. İçki servisi insanların arzularını körüklemek yerine onları uyuşturacak kadar ağırdı. Arka tarafta bir grup yaşı geçkin adam sakince bilardo oynuyordu. Girişteki köşede yanıp sönen ışıklarıyla jeton atılmayı bekleyen bir tilt makinesi duruyordu. İnsanlar sarhoş değildi ve serviste oldukça yavaştı. Böyle olduğu halde kimse halinden şikayetçi görünmüyordu.

Lucy'e bir şey içmek isteyip istemediğini sorduğumda, "Yalnızca kahve." dedi. Her ne kadar bugün olanları konuşmak için daha ağır bir şeylere ihtiyaç duysam da ona ayak uydurmaya karar verdim.

Yanımıza yaklaşan kırklarındaki kadın garsona,

"Bize iki sert kahve." dedim ve kadının siparişlerimizi hazırlamak için uzaklaşmasını izledikten sonra tüm ilgimi Lucy'e yönelttim.

"Seni dinliyorum bebeğim."

Lucy'nin masanın üzerinde duran elleri avuçlarımın arasında buzdan kalıplar gibiydi. Genelde korktuğunda veya endişelendiği zamanlarda soğuğu çok daha fazla hissederdi. Şu anda ise hangisi olduğuna karar veremiyordum.

"Önce sen anlatmak ister misin?" diye teklif edince,

"Bayanlar önden." diye cevabı yapıştırdım.

"Tanrım, bazen centilmen olmandan nefret ediyorum." dedi, fakat dudaklarındaki titrek tebessümü gizleyememişti.

"Carol'a da ayıp oldu değil mi? Bir de sizin şu yeni eleman."

"Kendra."

"Evet Kendra. Bu arada parfüm fikri gerçekten çok iyiydi. Numuneler beni şaşırtacak kadar güzeldi."

"Beğendiğine sevindim." diyerek bakışlarımın ağırlığı altında kıvranmasını büyük bir zevkle izledim. "Ayrıca Carol'ı kafana takma. Tahmin etmeyeceğin kadar anlayışlıdır."

CEHENNEMDEN DÖNÜŞ (Araf Serisi-2)Where stories live. Discover now